Konfor Alanı

Bir konfor alanına girmek için çok çalışır ve oraya yerleştikten sonra orada kalırız. Kaybetmekten korkarız çok çalışıp elde ettiklerimizi.  Burası çok güzel ve ben burada çok rahatım dediğimiz an tüm gelişimimiz durur. Bazen öyle bir an gelir ki biz konfor alanımızı bırakamayız ama o bizi bırakır. O zaman hayatımız altüst olmuş gibi gelir. Aslında yaşananların hep bir sebebi var. Sizin gelişiminiz için o alandan çıkmanız gerekir. O alandan siz farklı yollar ile bilerek veya bilmeden kendinizi çıkarırsınız. Çünkü yaşamak ve ilerlemek için buna ihtiyacınız vardır. 

Öğrenmediğin ve öğrendiklerini deneyimleyemediğin an veya durduğunu ve gelişmediğini hissettiğin an yeni bir alana geçiş yapma zamanı gelmiştir. Bu konfor alanını terk etmezsen orada hiç bir yenilik yaşanmayacak ve yeni bilgi ve tecrübeler edinemeyeceksin. 

Teoriyi, öğrendiğini,  pratiğe dökmeden o bilgi sadece başkasının bilgisi olarak kalır ve sen o bilginin doğru olup olmadığını bilemezsin. Orada takılır kalırsın. O konuda merakın var ise deneyimlemek için elinden geleni yapıp sonraki adıma geçmelisin. Örneğin, hem manevi arayış yoluna girmek istiyorsun ancak mevcut hayatının konforunu da bırakmak istemiyorsun. Bu arayış için hayatını düzenlemiyorsun ve pratik yapmıyorsun. Sence bu konuda ne kadar ilerleyebilirsin?  Güzel bir ilişkin olsun istiyorsun ama kendine iyi bakmıyorsun, kendinle güzel vakit geçirmiyorsun. Kendini çok sevmiyorsun. Tek başınayken sıkılıyorsun. Karşındaki kişiden seni sevmesini, seninle iyi vakit geçirmesini nasıl bekliyorsun? Düşünce ve davranış tarzını değiştirmediğin sürece hiçbir şey değişmez. Değişim için eski alışkanlıkları, yaşam tarzını bırakmalı ve gitmek istediğin yöne doğru uyumlanmalısın. Değişim için emin ve düzenli adımlar atmalı ve konfor alanı dışına çıkmalısın. Konfor alanından çıkmadan deneyim yaşayamazsın, gelişim gösteremezsin. 

Tecrübe ve deneyim için yaşadığımızı unutmamak gerekir.  Korkularını da yenmeden konfor alanından çıkamayacağın için bir gelişim de gösteremezsin. Örneğin, aylık çok masrafın var ve bundan dolayı işten ayrılıp kendi istediğini yapamıyorsun. UYUM yazımdaki çalışmaları yapmanı tavsiye ederim.  Sonra yeni hayatına başla.  Biz UYUM çalışmasını sürekli yapmak yerine rahata alışıp yıllarımızı, birikimlerimizi, aşklarımızı o konfor alanı içinde kalmaya çalışıp sonra  kaybediyoruz. Çünkü elde ettiklerimiz için gereken uyumu bile sağlamıyoruz. Tembelliğe sürüklenmeden ne yönde gelişmek istiyorsak o konuda istikrarlı bir şekilde çalışma yapmamız gerekiyor. Bu çabayı verir ve denersen, en kötü ne olacak biliyor musun? Çok güzel bir tecrübe kazanacaksın. Başarısız olmuş olmayacaksın. Deneyimlemiş ve gerçekten öğrenmiş olacaksın. Elimden geleni yaptım ve öğrendim diyeceksin. Sen uyum içinde olmuşsan zaten isteklerin gerçekleşecek. Unutma! Onlara zaten sahipsin. Gerçeğini sen yaratıyorsun ve ne istiyorsan o yöne yönelip o konuya odaklandığın zaman her şeyi  başarma gücüne sahipsin. 


Uyum

Hayatına güzellikleri çekmek veya kaybetmemek için onlar ile uyum içinde olmalısın!

Bir isteğin olması için beden, ruh ve düşünceler onla uyum içinde olmalıdır. Her şeyin bir enerji olduğunu düşünürsek, aynı enerji frekansları birbirini çeker. Zıt kutuplar nasıl birbirini itiyor ise, benzer enerji frekansı da seni isteklerine yaklaştırır. Bu isteğe olan takıntı ve olmazsa ne yaparım gibi korkular ortadan kaldırılmalıdır. 

Aşk istiyorsan aşık ve hayatında biri var gibi yaşamak güzel bir başlangıç olabilir. Evini ona göre güzelleştir. Kendine ruhen ve fiziksel olarak iyi bak. Daha sonra beklentine takılmadan çıkıp hayatını yaşa ve fırsatları görmeye çalış, gerisini çok merak etme.

Para istiyorsan, paran var gibi düşün ve ne yapardın? Nasıl bir davranış tarzın olurdu? Para da bir enerjidir. Para ile aynı frekansa girebilmek için paran varmış gibi yaşaman gerekir.  Eli bonkör insanlar parayı daha kolay bulurlar. Parası olup da korkanlar paraları bitecek diye korkudan harcayamaz ama sonra birgün kaybederler. Korkunu bir kenara bırakıp aynı aşkta olduğu gibi aşıkmışsın gibi dolaşırken, burada da paran varmış gibi çık dışarı ve eğlen. Karşına fırsatlar çıkacak onları görmeye çalış. Bu  ruh hali içinde görürsün fırsatları. Onları görünce de çabalarsın kaçırmamak için. Bu kendiliğinden olur ve sonunda şaşırırsın. 

Dikkat ederseniz çabasız bir elde etmeden hiç bahsetmedim. Çaba olmadan oturduğumuz yerden hiçbirşey olmaz. Olsa bile şans eseri olur ve kıymeti anlaşılmadan kaybedilebilir.

Ruh, beden ve düşünce hazırlığı sonrasında fırsatları görüp yakalama ve çalışma ile elde edilebilir bu istekler. Ama öncesi hazırlığı olmadan sonrasını yapsan kaybedersin gün gelir o elde ettiklerini. Belki de eskiden o kafa yapısındaydın ama sonradan kaybettin o frekansı. O zaman da itmeye başlarsın elde edilenleri ve kayıplar yaşanabilir.   Bu çok normaldir bu üçlü aynı frekanstan çıkarsa. Beden değişir, ruh ve düşünce başka yerlere gider, birgün gelir elindeki de gider. 

Ruh, beden, düşünce hazırlığı nasıl olur?

Ruh: İsteğin gerçekleşince nasıl bir ruh hali içinde olacaksın? Mutlu olacak mısın? Bunları düşün ve o ruh haline bürün. Mutlu olmayacaksan zaten bu isteği bırak. Belki de tam istemiyorsundur.

Beden:  İsteğin olduğunda nasıl bir fiziksel durumda olmalısın. Buna göre hazırlık yapmaya başlasan iyi olur. Buna spor yapıp kendine bakmak, giydiğin kıyafetler. Oturduğu ev, yattığın yatak dahil, fiziksel her koşul dahildir.

Düşünce: Düşünce biçimin nasıl olmalı bu isteklerin olsaydı sen artık hayata nasıl bakar ve düşünürdün. Çok paralı biri nasıl düşünür, ya da çok aşık biri nasıl düşünür ve hareket eder? Bir örnek vermek gerekirse; Çok parası olan daha rahattır hayal kurarken, hayallerine çok sınır koymaz. Çok şeyi başarabileceğini düşünür. Aşık insan her şeyi yapabileceğini düşünür aşkı için. Yine yapabileceklerinde sınır yoktur. Düşünceleri özgür ve sınırsızdır.

Tüm bunları yapabilmek ve kendini yeniden hazırlayabilmek için bir liste yap. Neleri değiştirmek gerekir. Bunlara odaklan ve değişikliğe başla. Listen yazılı olarak hep yanında olsun. Bu yazıyı da unuttukça oku lütfen. Çünkü hepimiz, ben de dahil bunları bazen unutuyoruz. Bu yüzden hem size hem bana güzel bir hatırlatma olsun bu yazı. 


Hayat sade ve basittir

Güzelliği de buradadır. Ancak hayatı da sorunları da zorlaştıran ve karmaşık hale getiren bizleriz. Çok basit konuları bile kafamızın içinde çevirip büyütebilir hatta kriz haline dönüştürürüz. Egomuz bu krizden beslenir. Çözülmesi gereken ne kadar sorun var ise kendini değerli hisseder. Basit bir hayat tercih etmeyiz. Bizim hayatımız en karmaşık olan olmalıdır. Yarattığımız bu karmaşada boğuluruz ama farkında olmayız. Her durumda doğaya bakarsanız ne kadar sade ve olması gerektiği gibidir. Yaşayan hiçbir hayvan veya bitki kendisini olduğundan farkı karmaşık hallere sokmaz. Ben çok önemliyim demez. Her canlının bir doğası ve görevi vardır. Gerekenleri yapar ve yaşar. Bizlerde doğadaki canlılar gibiyiz ve hayatı karmaşıklaştırdıkça yaşamayı unutur, sadeleştirdikçe yaşamaya başlarız.


Kim Ölür?

Sana kim ölür,
Senden başka.
Bana kim ölür,
Benden başka.

Gönül anlamak istemez,
Canan’ı, can sanar,
Gönül bazen göremez,
Canı, Canan sanar.

Kendini anlatıp yorma,
Belki gidersen sevilirsin.
Kendini sev, güzel yaşa,
Belki gelirse seversin.


Not:

Bazen karşınızdaki sizin içinizdeki sevgiyi, gerçekleri göremez. Zorlayamazsınız anlasın diye. Anlayamazsın bazen sende karşıdakini. Bu yüzden önce kendin ile ilgilenmeli ve kimseye kendini ispat edip anlatmaya çalışmamalısın. Görmemiş ise görememiştir. Sen anlamadıysan anlayamamışsındır. Zorladıkça yorulur ve yıpranırsın. Karşındakini de yorarsın. Belki de rahat bırakma zamanı gelmiştir. Belki ileride anlaşılır bazı şeyler, belki de hiç anlaşılmaz. Sen kendi değerini bilip, kendini anlamaya, kim olduğuna ve burada ne yapmaya çalıştığına odaklansan çok daha faydalı ve vakit kaybettirmeyen birşey yapmış olursun. Kendine bir yatırım yapmış olursun.

Ayrıca bu konu ile alakalı “Kendini sevmek” ve “Anlamak Anlaşılmak” yazılarımı okuyabilirsiniz.


Yaşam enerjisi

Hepimiz içimizde bulunan yaşam enerjimizi yükseltmek zorundayız. Yoksa yavaş yavaş tükeniyoruz.

Kendini kabul ettirmek, beğendirmek, topluma göre doğru olanları yapmak enerjinizin bir kısmını alır götürür. Egonuza göre yaşamak yaşam enerjinizi yavaş yavaş yok eder. Hiç içinizden geldiği gibi yaşadığınız anlar oldu mu? Ne giydiğinin, nasıl göründüğünün, ne yaptığının önemi olmayan o anlarda ne kadar huzurlu ve enerji dolu olunur. Kendimize bakmak, ilgilenmek bu enerjiyi götürmez, bunu başkaları için yapmak bu enerjiyi götürür. Bunu kendiniz için yaparsanız tam tersi mutlu olur, enerjinizi korumuş olursunuz.

Enerjimizi azaltan bir diğer konuda hayata direnmektir. Zorlamak, direnmek çok büyük enerji gerektirir. Her şeyi olduğu gibi kabul ettiğinde bu enerjiyi harcamamış olursun. Fikirlerini ısrarla savunmak, karşısındakine kabul ettirmeye çalışmak da bir çeşit zorlamadır. Kendinizi kimseye ispat etmeye çalışmayın. Savunacak bir fikir olmayınca, kavga ve tartışma da olmaz. 

Sürekli gelecek planı yapmak, problemleri çözmeye çalışmak sizin enerjinizi azaltan ve sizi yoran eylemlerdir. Kaos ve belirsizlik içinde düzen kendini bulur ve problemler kendiliğinden çözülür. Siz problemleri çözer veya  çözdüğünüzü sanır sonra kendinize çözecek yeni problemler ararsınız. Aslında her şeyi rahat  ve oluruna bırakmak bazen en güzelidir. Tabiki belli bir amacımız , hedeflerimiz olacak. Bu amaç o kadar gönüllü olmalı ki zorlanmadan ve çok isteyerek çaba verilmeli. Bu sayede enerji bu gönüllükten ortaya çıkar ve sizden götürmez. Hatta enerji ile dolarsınız. 

Bazı insanlar ile birlikte olmak da senin enerjini tüketebilir. Bunu o insanla birlikte olduktan sonra durup bir düşün. Nasıl hissediyorsun? Bitkin ve yorgun mu? Yoksa huzurlu ve iyi mi? Buna göre anlayabilirsin enerjini tüketen insanları. Bu tip insanlar ile de mümkünse görüşmeyi bırakmalı veya az görüşmelisin.

Aynı şey mekanlar ve yerler içinde geçerlidir. Şehirde yaşamak genelde enerjimizi sürekli tüketen bir yaşam tarzı oluşturur. Bir şehirde herkesin içine düştüğü, hayatta kalma ve mücadele etme ortak bilinci vardır ve bundan etkilenirsin. Bazı insanlar belli zamanlarda bundan dolayı doğaya kaçışı arzular , tercih eder. Mümkün olduğunca doğada vakit geçirirsen o zaman doğanın enerjisi ile dolar, huzur bulursun. Bazı mekanlar ise sana kötü hissettiriyor ise gitmemek gerekir. Bunları aynı şekilde bir insandan uzaklaştıktan sonra ne hissettiğine baktığın gibi mekandan ayrıldıktan sonra da ne hissettiğine bakarak anlayabilirsin.

Mücadele etmek yerine hayatın akışı ile aynı doğrultuda yaşayıp, kendimizi kabul ettirmek yerine kendimizi kabul edersek o zaman her şey daha yolunda ve akışa uygun şekilde ilerleyecektir. 

Her zaman bir şeyler yapmak zorunda değiliz. Bazen sadece durup düşünmek, sessiz kalmak, enerjini toplamak en iyisidir. Olaylar karşısında sakin olmak, zamana bırakmak ve her olanı kabullenmek sizin enerjinizi korur ve yeri geldiğinde daha güçlü olmanızı sağlar. 

Hayatı yaşarken, hislerine ve duygularını dinleyip, sana enerji veren konulara eğilip, senden enerji alanlardan uzaklaşmak ile, enerjini korumuş, hatta yükseltmeye başlamış olursun. Enerjin yüksek olduğunda, daha çok mutlu olur, daha yavaş yaşlanırsın.  Hatta çok yüksek ise yaşlanmayı bile durdurabilirsin. Ruhumuzu, enerjimizi tükettiğimizden yaşlanıyoruz.


Doğum sancısı

Doğum anı sancılıdır. Anne bebeğini doğururken çok acı çeker ve bebek doğduğu anda acıyı unutup çok mutlu bir ruh hali içine girer. 

Kendini bulmak, kendin olmaya başlamak bir doğuma benzer. Seni tanımlayan egodan kurtulmak çok zordur. Çünkü sen onun sayesinde var olduğunu düşünürsün. Bir anne, bir baba, bir kariyer sahibi, iyi bir evlat olmak için geliştirdiğin ego senin kimliğindir. Onu nasıl bırakırsın? Çok emek vermişsindir. Para kazanamamaktan korkarsın, gelecekten korkarsın. Kaybedecek çok şeyi olanlar bundan daha çok korkar. Sen daha çok kazandıkça , ailen daha çok büyüdükçe korkuların artar. Sen daha çok egon olursun. Ego seni büsbütün sarmalar. Bu yüzden ondan öyle kolay kolay kurtulamazsın. Çoğu zaman seni ele geçiren bu yaratığın farkına bile varmazsın. Varsan bile bişey yapamaz, onunla barışıp yaşamaya çalışırsın. Hayatı erteler, isteklerini gömer, çok emek verdiğin kimliğini bozmamak , çok değer verdiklerini kaybetmemek için yoluna devam edersin. Aslında bilmezsin o sahip oldukların zaten senin değildir. Hiç senin olmamıştır. Sen sadece kendinin sahibisin. Kaybetme korkusu ile yaşayıp mutsuz , huzursuz olursun. Çok parası olup mutsuz olan ve onu kaybetmekten korkan çok insan vardır.  Çocuklarınız size ait değildir. Onlar hayatın çocuklarıdır. Eşiniz size ait değildir. Sizin gibi hayatı deneyimleyen ve kendi egosu olan biridir.

Zengin olan ve hedeflerine ulaşan insanlar bir anda hayatın anlamına aramaya bu yüzden daha kolay başlarlar. Çocukları büyümüş, belli hedeflere ulaşmış ve geriye ne yapmam gerekir diye sorgulamaya başladıklarında, o zaman kendini arayış başlayabilir. Her şeyi bir anda bırakabilirler korkularını yenip. Bu gerçek bir doyuma ulaştıktan sonra olur. 

Yaşanan bazı acılar, mutsuzluklar, kayıplar, yalnız kalmak da bu doğum anını hızlandırabilir. Bu acıların, mutsuzlukların en güzel tarafı budur. Kendini bulmaya ve içine dönmeye, ne istediğini aramaya  başlarsın. Kötü olayları, bir fırsat, bir öğretmen olarak gördüğün zaman, herşeyi olduğu gibi kabul ettiğin zaman değişimde başlar. Her şey yaşanmıştır ve olması gerektiği gibidir. Bunu değiştiremezsin. Ama sen bundan birşey öğrenip değişebilirsin. İşte bu yüzden kaybedecek çok şeyi olan insanlara göre acılar yaşayan insanlar hayata daha farklı bakarlar. Çünkü yeniden doğarlar. Bu kötü olaylar bazı gerçekleri görebilmek için iyi bir fırsattır. 

Bu süreç, tek başına atlatmanız gereken ama bittiğinde çok mutlu olabileceğiniz bir süreçtir. Süreç tamamlandığında yeni doğmuş çocuğu olan bir anne gibi sizde çok sevinir ve yeni doğmuş hayatınıza bakarsınız. 

O çocuğun yeni bir serüveni başlamaktadır. O serüven birçok belirsizlik içerebilir. Ancak güzel olan, birçok potansiyel ile dolu olan o sınırsız seçenekleri olan o belirsiz hayattır. O hayatta, sabırsız olmaz, hislerinizi dinler ve gerçekten sevdiğiniz şeyleri yaparsınız. Bu eski hayatınızda olduğundan daha  fazla mutluluk, bolluk ve bereket getirecektir. Çünkü her şeyi sevinç için, mutlu olmak için, kendiniz öyle istediği için yaptığınızda, o zamanda tüm güzellikleri kendinize çekersiniz. Hayatı gerçekten yaşamaya başlarsınız. Birgün o çocuğu tekrar bir kalıba sokmaya çalışacaklar, eğitmek isteyecekler, tavsiyeler verecekler. Ancak o çocuğun annesinin karnından doğan çocuğa göre farkı bu onun ikinci doğuşudur ve bu sefer kendini doğurmuştur. Çektiği acı ve ardından gelen mutluluk çok benzerdir.  İlk  hayatını kendisinin neye dönüştüğünü anlamadan yaşadığı için birşey yapamamıştır. Şimdi her şeyi bildiğinden eski hataları yapmaması ve aynı savaşa tekrar girmemesi gerekir. 


Başkasının gerçeği ile kendini bulamazsın!

Başkalarına doğru gelenler senin için doğru olmayabilir. Bana göre iyi olan size göre kötü olabilir. Kendi  gerçeklerimizi deneyimledikçe kendimiz yaratırız. Gerçekler bu kadar farklı ise buna takılmak ve gerçeği başka yerlerde aramak yerine sadece kendin ol ve hayatı güzel yaşa. Kendi gerçeklerin ortaya çıkmaya başlayacak. Onları sen oluşturmuş olacaksın. Kendin öğrenmeden , deneyimlemeden inandığın şeyler seni tutsak eder. Tüm varlığını o inanca teslim olur. Bir şeye inanma ihtiyacı duyuyorsan, kendi özgür iraden, hislerin ve öğrenme yeteneğin olduğuna inan ve kendin hissederek, yaşayarak öğren. Varoluş amacımız sadece yaşamak ve kendimiz olmak. Doğaya bakarsan bunu daha iyi anlarsın. Her canlı kendi varoluş hali içinde saf ve kendini gerçekleştirmektedir. Hayvanlar anda yaşar , ağaçlar yapraklarını döker sonbaharda ve baharda tekrar canlanırlar. Biz doğadan çok ayrıldık ve kendimizi kaybettik. Kendimiz olmayı bıraktık. Kendi potansiyelimizi, gücümüzü, hislerimizi ve düşüncelerimizi kullanmadan başkasının gerçeklerini kabul edip yaşamaya başladık. Böyle yaptığımızda kendi gerçeğimizi bulmamız sizce bu mümkün olabilir mi? 


Yol Ayrımı

Yol ikiye ayrılıyor ve nereye gideceğini bilmiyorsan hissedene kadar bekle! Karar vermek zorunda değilsin. Seçim yapmak için gideceğin yolda mutlu olacağını hissetmen gerekir. Sana sevinç , mutluluk vermeyen her şeyden kurtulman, geride bırakman gerekir. Yola devam etmeli ve tüm yol ayrımlarında karar vermek için mutluluk ve sevinç aramalısın.

Karar aşamasında hislerini dinlemen bu açıdan çok önemlidir. Hislerin ruhundan gelen ve senin için doğru olanı ifade eden duygulardır. Bu hisleri dinlemeden sadece aklın ile karar verdiğinde belki o an için ya da toplum için, başkaları için doğru olanı yapmış olabilirsin. Ancak sonunda mutlu olamazsın ve kendini tüketmeye başlarsın. İnsanı bitiren ve yaşam enerjisini yok eden şey bu verdiğimiz kararlarda başkasını mutlu edecek şekilde kararlar almamızdır.

Unutma! Nerede mutlu oluyorsan doğru yol orasıdır.


Anlamak ve anlaşılmak

Çok emek verdiğinizde ve anlaşılmadığımızda çok üzülüyoruz. Oysa insanların sizi anlamasını beklemek aslında hata. Çünkü çok emek ister anlamak. Bu yüzden ilişkileri yürütmek için her iki tarafta da büyük bir anlayış olması gerekir. Bazen bir taraf, anlamaya çalışmak zor olunca onun yerine baskı kurar, kendi kuralları ile yürütmek ister, kısacası ilişkiyi manipüle etmek ister. Beni anlasın, bana uysun der. Zor olanı değil hep kolay olanı seçme eğiliminde olduğumuzdan, anlaşılmak çok beklememen gereken birşey olmalı. Bu sayede çok da üzülmezsin çünkü kimse kimseyi gerçekten bilemez, anlayamaz. Karşındakini anlamak ise çok alçak gönüllü olmayı gerektirir. Çok emek verip belki yaklaşabilir ama tam anlayamazsın ve anlaşılmayı da beklememen gerekir. 

Birgün biri seni iyi anlıyor sanarsan, büyük ihtimalle yaşadıkları , hayata bakış açısı sana benzediği içindir. Çok emek vererek anladığı için değil. Biri farklı da olsa seni anlıyor ya da anlamaya  çalışıyor ise çok emek vermesi, çok vakit ayırıp anlamayı çok istiyor olması gerekir. Bunu nasıl anlarsın? Hissetmen lazım. Duygularında bunu hissedersin. Ya da işler kötü gittiğinde sana olan yaklaşımından. Seni anlamaya çalışan biri senin için çok emek verdiğinden kıymetini de anlamalısın. Genelde insanlar senin gerçek yüzünü , ruhunu değil, onla birlikte iken kendi hayatını ne kadar iyi hale getirdiği ile, yani kısacası kendisi ile ilgilenir. Siz kurallara uyarsanız ve denilenleri yaparsanız siz gittiğinizde tabi üzülürler. Uymazsanız zaten sizden giderler. 

Durum böyle olunca, kendi hayatınızdan ödünler verip, anlaşılmak ve değer görmek için yaşamamanız gerekir. Aksi halde anlaşılmak için çabalar durur ama sadece ömrünüzü tüketirsiniz. Sonrada olmayınca çok üzülürsünüz. Alçakgönüllü iseniz de karşınızdakini anlamaya çalışmalı ve empati yapmalısınız.

Bu hayat mücadelesinde herkes bir amaç, kendini gerçekleştirmek ve ruhen aç olan kısımlarını doyurmak için uğraşıyor. Anlıyor olmanız ona hak verip onun gibi olmanızı da gerektirmez. Anlıyor olduğunuzu söylemeniz ve onun kendi mücadelesinde yanında durup desteklemeniz, ya da talep ederse yardımcı olmanız yeterlidir. Talep etmezse yanında durun yeter. Çünkü zorluklar ile kendisi mücadele edip , kendi gelişimi için bazı çözümleri ve yolları bulmalıdır. Talep etmeden yapılan yardımın zaten hiç kıymeti olmadığı gibi, karşındakinin gelişimini engelleyeceği içinde ona yapılan bir kötülüktür. 

Sonuç olarak, çok değerli vaktimizi kötü harcamamak ve sonradan üzülmemek için anlaşılmaya çalışmak yerine hayatımızı en iyi ve anlamlı şekilde yaşamaya devam etmeliyiz. İlişkide olduğumuz insanları buna değer düşünüyorsak anlamak için çaba sarf etmeliyiz ve anlayamazsak bile bir zararı dokunmuyor ise yanında durarak destek olabiliriz. Zararı dokunuyorsa burada karar sizin. Bir karar vermeniz ve ne kadar zararı olduğunu ve bu kişiye değip değmeyeceğini yine duygularınız ile tartmanız gerekiyor. Burada da yine karşı tarafın sizi ne ölçüde anlamaya çalıştığına, anlamadığı zamanlarda bile yanınızda durup durmadığına, sizi destekleyip desteklemediğine bakıp, yeterince alçakgönüllü olup olmadığını anlayabilirsiniz. Böyle olunca çaba sarf edip herşeyin beraber üstesinden gelinebilir. Sonuçta o kişi buna değer ise ve o da sizin gibi emek veriyor ve alçakgönüllü ise onu kazanmış olursunuz.  

Gördüğünüz gibi anlamak ve anlaşılmak çok zordur ve büyük çaba ister. Bu yüzden hiçbir zaman bu kadar zor bir çabayı karşıdakinden beklemeyin. Siz önce onu anlamaya çalışın. O bunu farkeder, karşılık verirse, o ilişki bir sonraki anlaşılamama durumuna kadar devam edebilir. Eğer birgün gerçekten anlaşılırsanız o zaman sevinirsiniz. Geçici olabileceğini yine de bilin. Mutluluğunuzu bunun üstüne kurmayın. Mutluluk bir insana, bir topluluğa ,bir olaya, yada nesneye bağlı olmaması gerektiği gibi birinin sizi anlamasına da bağlı olmamalıdır. Önce kendi başınıza mutlu olmayı öğrenmelisiniz.

Anlamaya çalışmak kendi karar verdiğiniz ve kendinize iyi gelecek, sizi mutlu edebilecek  alçakgönüllü hareketlerden biridir.

Anlaşılmamanın üzüntüsü yaşamak yerine, alçak gönüllü olup anlamaya çalışmanın mutluluğunu yaşayın! 

Ferhat Balaban