Bana şahit olur musun?

Biliyorsunuz insan olarak sosyal varlıklarız. Çoğumuz bundan dolayı yaşadığımız hayatı paylaşmak ve başarılarımıza, üzüntülerimize, sevinçlerimize şahit olunsun isteriz. Bu sayede var olduğumuzu düşünür ve bu yoksa kendimizi yalnız ve kötü hissetmeye başlarız. Düşünsenize etrafınızda kimse yok ve siz o zaman ne yapardınız? Yaşamak ister miydiniz? Aslında bu soruya çoğu kişi hayır der ama cevap evet olmalı. Neden mi? Bir varlık olmak zaten sizi değerli ve var kılıyor ise bu kimseye veya hiçbir nesneye ihtiyacınız olmadığının bir kanıtı değil mi? Bizler eşimize, çocuklarımıza, anne ve babamıza, topluma kendimizi kabul ettirmeye ve göstermeye çalışıyor ve bunun için çok çaba harcıyor ve sonunda da gösteremezsek çok mutsuz oluyoruz. Hep bir kabullenilme ihtiyacı sizce nereden geliyor? Bu aslında hep var olduğunuzu hissetme ihtiyacınızdan kaynaklanıyor. Çünkü buna ihtiyacınız var. Oysa siz zaten varsınız ve tahmin ettiğinizden çok daha değerlisiniz. 

Birine ihtiyaç duymak gibi, paraya veya bir nesneye ihtiyaç duymak da benzer bir saplantılı hal yaratıyor. Bir şeye çok takıntılı olmak size zarar veriyor ve yıpratıyor. Ama bazen bunlar gerekli çünkü elde ettiğinizde çok da önemli olmadığını anlıyorsunuz. Çok ünlü bazı insanlar bunları anlayıp bu yüzden farklı bir yolculuğa çıkıyor ve kendini bulma arayışına giriyor. Fakir olan kişi ne yapar? Ekmeğinin peşinde koşar değil mi? Koşması da gerekir. Kazanması ve anlaması gerekir neyin ne kadar önemli olduğunu. Ancak bazı çok zengin olmayan veya zor geçinen insanlar arasında da paraya tok olanlar vardır. Onlar için para çok önemli değildir. Belki de paraya çok önem vermemeleri daha önce yaşadıkları ve içlerinde bildikleri, öğrendikleri birşeydir. 

Aynı birine ihtiyaç duymak gibi nesnelere de ihtiyaç duymak bizi tamamlayacağı duygusundan kaynaklanır. Var olmak ve değerli olmak için ne bir onaya, ne bir şahide, ne de bir nesneye ihtiyaç vardır. Para ile kendini değerli hissedenler sadece bir yanılsama içindedir. Para için etrafında dolaşanlar para olmadığında anında kaybolur. Sizi yücelten insanlarda sizi anında yerin dibine sokabilir. Ne biri ile ne de bir nesne ile yücelmezsek ya da var olmazsak onlar gittiğinde ya da olmadığında da üzülmez ve yok olmuş gibi düşünmeyiz.  Kendini bilmek işte böyle başlar. Siz kendi değerinizi, hiçbirşeye sahip olmasanızda değerli olduğunuzu ve eşsiz olduğunuzu anladığınızda tam olarak anlamış olursunuz. Lütfen bunu uzun uzun düşünün. Nelere ihtiyaç duyuyorsanız onlar sizi tamamlıyor sanıyorsunuz. Bu aslında tamamlayan şey sizin için bir eksiklik ve yoksunluk. Buna neden gerek var değerli olmak için düşünün lütfen. Para mı? Eş mi? Aşk mı? Hepsi aslında sizi iyi hissettiriyor veya hissettirecek diye düşünüyorsunuz. Ama geçici olduğunu ya çok kayıp yaşayıp dibe vurduğunuzda ya da çok fazla sahip olduğunda anlamaya başlıyorsunuz. Bunlar nelere çok bağlandığınızı anlamanız için gerekli. Bu yüzden bu hayatı yaşıyor ve mümkün olduğunca deneyim elde etmeye çalışıyoruz. Hep aynı şeyleri yaptığınız bir gün bu yüzden boşa geçen bir gün. Çünkü bir şey öğrenmediniz. Çünkü hala anlamadınız. Hala sizi tamamladığını sandığınız şeylere tutunduğunuz anlamına geliyor. 

Tüm bunları gözlemlemeye başlayın. Neyi çok istiyorsunuz? Bu durumda ona var olmak için çok ihtiyacınız var. Aşmanız ve çalışmanız gereken konu orası. Onu bulmadan yapamıyor musunuz? Öyle ise bir deneyim ile onu bulun ve yaşayıp aşın. Herşeyi aştığınızda ise geriye sadece siz kalacaksınız. Ne bir şahit ne de bir nesneye ihtiyaç olmadan mutlu biri olacak ve huzur , enerji ve sevgi ile dolacaksınız. 


Kendini Sevmek

Kimsenin seni  koşulsuz sevmesini beklememen gerekir. Sen kendini koşulsuzca seversen o zaman başkalarını da koşulsuz sevebilirsin. Ancak başkasına bu anlayışı veremezsin.  Bu konuda sadece örnek olabilirsin. Başkaları sende bu  sevgiyi görüp içlerine dönerler ve  kendilerini koşulsuz sevmeyi öğrenirlerse  o zaman başkasını da gerçekten sevmeyi öğrenebilirler. Onlar bunu isteyerek yapmadıkça siz bunu onlara zorla veremezsiniz.   Kendinizi ve başkasını koşulsuz seviyorsunuz diye bunu onlardan bekleyemezsiniz. Sadece olduğunuz gibi kendinizi severek ve güzel şekilde yaşamaktan başka yapabileceğiniz birşey yoktur. Herkes öğrenmek ve almak istediği bilgiyi alır. Zorla kimseden kendisini çok sevmesini ve sonra sizi sevmesini isteyemezsiniz.  

Bir insan sadece kendini bencilce severse sevginin gerçekte ne demek olduğunu bilebilir. Sen kendini bu sevgiye layık bulmuyorsan başkasını nasıl gerçekten seversin ve başkasının da seni sevmesini nasıl bekleyebilirsin?  Önce sen kendini çok sevip güzel yaşamalısın. Sevgi ne demek anlamak için işe kendinden başlamalısın. Sonra karşındaki de aynı şekilde kendini sevmeyi öğrenmiş ise bu iki kişi gerçekten birbirini sevebilir. Sen güzel yaşadığın, kurallara uyduğun ve başarılı göründüğün için seni seviyorsa veya tam olarak kendini sevmiyorsa, sevgi geçici ve koşullara bağlı olur. 

Hiçbirimiz kendimizi tam olarak sevmeyi beceremiyoruz. Becerebilsek o zaman kendimizi mutsuz edecek hiçbir şeyi yapmaz, tamamen mutlu edecek şekilde yaşardık. Toplumsal baskılar, kurallar ve gelecek korkusu bunu yapmamıza engel oluyor ve kendimizi tam olarak sevmeye, dolayısı ile de  karşımızdakileri sevebilmeye engel oluyor. Kendini sevebilmek için önce tamamen kendine odaklanmalı ve hislerine, isteklerine göre güzel bir hayat yaşamalısın. Önce kendine, hislerine değer vermeli ve isteklerine çok önem verip, onları yerine getirmelisin. Bunu yapamıyorsan kendine çok değer vermiyorsun ve çok sevmiyorsun demektir. Başkasını da gerçekten sevemezsin. 

Kendini çok seven ama toplum kurallarına göre yaşamayan insanları toplum dışlar. Ancak onlar içlerinde önce kendilerine sonra başkalarına çok büyük sevgi beslerler. Onları görmezden gelir, kabul etmeyiz. Hatta onlar gibi olmaktan korkarız. Bizler toplum baskısı altında yaşamaya alışmış ve gerçek sevgiyi bu yüzden unutmuş varlıklarız. Bu yüzden sevgimiz yüzeysel ve koşullara bağlı. Dış güzellik, doğru davranışlar ve belli kurallara göre sevgi veriyor ve alıyoruz. 

Lafa geldiğinde hepimiz “Ama ben kendimi seviyorum” deriz. Ancak şunu düşünün; siz hisleriniz doğrultusunda yaşayıp, hayatı sonuna kadar deneyimleyebiliyor musunuz? Ben kendimi hep çok sevdim ama bunları henüz tam yapamadım. Bu yüzden “kendimi seviyorum” sadece lafta kalan birşey oluyor. Bundan dolayı mutsuz oluyorum. Mutsuz bir insan nasıl karşısındakine tam sevgi verebilir? Kendisine sağlayamadığını başkasına nasıl sağlar? Ayrıca kendini gerçekleştiremeyen, hayatı istediği gibi yaşayamayan biri nasıl olurda toplumsal kuralların bulunduğu bu çarktan korkmadan kendini dışarıya atar. Bencil olup önce kendini düşünür. Kolay kolay yapamaz. İşte bu korku önce mutluluğumuza sonra kendimizi sevmemize engel olur. Bırakın sevmeyi , kendinizden nefret eder hale gelebilir, sonunda da hergün yaşayan bir ölü gibi dolaşırsınız. Çarktan çıkmak kolay değildir. Bunun için ya radikal kararlar almalı, ya da mevcut hayatınız devam ederken  başka yollar aramalısınız. Aynı düzende devam ettiğiniz ve risk almadığınız sürece ne bu hayatı yaşayabilecek, ne kendinizi , ne de başkalarını tam olarak sevebileceksiniz. Kendisini sevmeyen kişi, önce kendisine zarar verir, sonra kendisini sevenlere, etrafına zarar verir, üzer. Çünkü kendisi mutlu değildir. Kendini seven ve hayatını istediği gibi yaşayan biri ise etrafına neşe, sevgi saçar. Hem kendi mutludur hem de herkesi mutlu eder.