İkigai bu olmamalı

İkigai aslında kitaplarda yazıldığı gibi 4 parçadan oluşan bir diyagram değil. Batı tarafından yanlış yorumlanmış ve basit bir diyagrama indirgenmiş bu felsefeyi biraz incelemek istiyorum sizler için.

İkigai kitabını okuduğumda etkilendim ve kendi ikigai mi yani hayattan zevk alacağım, uzman olduğum veya olabileceğim, insanların ihtiyacı olan ve aynı zamanda para kazanabileceğim bu 4 unsuru içeren uğraşın ne olduğu konusunda arayışa girdim. Bulduğum şeylerde genelde hep bir eksik çıkıyor ve 4 özelliği tamamlayamıyordum. Hayatımızın herhangi bir döneminde tamamlama ihtimalimiz olabilir belki ama ya olmazsa? Hayatımız boyunca bu arayışta olup savrularak ikigaimizi mi arayacağız? Tabiki hayır. 

İkigai bu yüzden bu 4 unsur ile sınırlı değil. Aslında kelime anlamı olarak iki, yaşamak ve gai ise değer anlamında. Yaşam amacı diyebiliriz kısaca. Yaşamdan aldığınız zevk ve yaşamın anlamını bulmak diyebiliriz. Japonya’da zaten ikigai bu şekilde formüle edilmiş bir diyagram ile tarif edilmiyor. Hatta bu diyagramı gösterince birçok japonun kafası karışıyormuş. 

Marc Winn isminde birinin kendi ikigai sini ararken oluşturduğu ve daha sonra kitaplarda kullanılan bu diyagram aslında tamamen batı tarafından oluşturulmuş ve yanlış anlaşılan, ikigai ile alakası olmayan bir diyagram. Bunu öğrenince açıkçası bende rahatladım. Sonuçta ömür boyu ikigai aramak istemiyordum.

İkigai, özetle, hayatınızı anlamlı, coşkulu, sevinç içinde yaşamak ve bu doğrultuda yaratıcılığınızı ve potansiyelinizi ortaya çıkarmak ile alakalı.  Diyagramda özellikle vurgulanan iyi olduğunuz, hoşlandığınız,ihtiyaç olan ve para kazanabileceğiniz kavramlarından 3 tanesi, iyi olduğunuz,ihtiyaç duyulan ve para kazanabileceğiniz kavramları bana zaten çok doğru gelmemişti. 

İyi olmadığınız bir konuda eğer o konu size coşku ve sevinç veriyorsa ilerleyebilir ve iyi hale gelebilirsiniz. Sabır ve çalışma burada kendiliğinden zaten oluşur. Ayrıca ikigai illa para kazanma ile veya ihtiyaç duyulan şeyi yapmak ile alakalı da olmamalıydı. Para kazandığınız yani yaptığınız iş size sevinç ve mutluluk veriyorsa ve bir ihtiyaç ise ne güzel ama sonuçta para bir enerji demiştik ve bu enerji severek veya sevmeyerek yaptığınız şeylerden size farklı şekillerde gelebilir.  Para konusunda çok takıntılı olmamak gerekiyor. 

Burada asıl odaklanmamız gereken şey hayatın anlamı. Yani ikigai de anlatılan aslında para hiç değil. Anlatılmaya çalışılan küçük şeylerden mutlu olabileceğimiz. Mutlu olabileceğiniz ve yaratıcılığınızı ortaya çıkarabileceğimiz birçok ikigainiz olabilir. Neden bir tane hayat amacı üzerine takıntılı olalım ki. İkigai nizi ortaya çıkarmak için yaptığınız, uğraştığınız konularda tüm duyularınız ile o anda olduğunuzda sevinç ve mutluluk hali içindeyseniz ve zaman, mekan kavramını yitiriyorsanız bu sizin ikigainiz olabilir. Örneğin bir ressam resim yaparken, bir müzisyen müzik yaparken bu şekilde olur. Bir kişi çiçek yetiştirirken, çocuklar ile ilgilenirken, veya herhangi başka bir konuda uzun saatler yorgunluk hissetmeden uğraşabilir, kendinden geçebilir. Yaratıcılığınız böyle gönüllü olduğunuz zamanlarda ortaya çıkar ve siz sadece böyle zamanlarda bir sevinç hali içinde yorulmadan çalışabilir, kendinizden geçebilirsiniz. Bu tip gönüllü çalışabileceğiniz konuları bulmak , hayat amacı gibi tek bir ikigai aramaktan çok daha kolay değil mi? Zaten tek bir hayat amacı gibi, tek bir ikigai diye birşey de olmamalı çünkü sürekli değişim halindeyiz. Senelerce arayıp bulduğumuzu sandığımız noktada değişirsek  ne olacak? Tekrar mı arayışa geçeceğiz? Aslında bu bile ne kadar yanlış anlaşıldığını gösteriyor bizlere ikigainin. Küçük, büyük farketmez birden fazla ve sürekli değişen ikigaileriniz olabilir. Önemli olan onları bulmak ve hayattan keyif almaktır. Bulmak için yıllar harcayıp bulamamak hiç doğru bir yol değil. Hayatınızı anlamlı kılabilecek küçük hobiler bile ikigainiz olabilir. Bunlar yaşamınızı daha anlamlı kılarken sağlığınızı da olumlu etkileyecektir. Sebebi ise ikigai temelinde en temel duygu olan sevinç hali vardır. Kendinize yaptığınız bu iyilik sayesinde sevinç hali içinde daha çok bulunmuş ve tüm hücrelerinize bu olumlu duyguyu yollamış oluyorsunuz. 

İkigai bulma konusunda zorlanıyorsanız hislerinizi biraz dinlemeye çalışın. Ne ile uğraşırken huzur, sevinç ve mutluluk hissediyorsunuz. Biraz duygularınızı dinleyerek ve hissederek bunu rahatça anlayabilirsiniz.  Resim yapamıyorum diye size sevinç veriyorsa resim yapmayacak mısınız? Müzik yapmak size para kazandırmıyor diye müzik ile uğraşmayacak mısınız? Kısacası o konuda iyi olmanız veya para kazandırması değil size sevinç veren uğraşları bulup hayatınızı daha iyi hale getirebilmek ikigai. Bizler her zaman yaptığımız gibi basit bir felsefeyi alıp neden karmaşık ve zor hale getiriyoruz hiç düşündünüz mü? Bence zor olması, ulaşılmaz ve büyük gibi gösteriyor. Bazı doğrular ve güzellikler basit olduğu için doğru ve güzel. Kitap yapmak için veya konuyu daha derin ve zor göstermek için bu sade ama değerli felsefeleri keşke hiç bozmadan bırakabilsek.


Bana şahit olur musun?

Biliyorsunuz insan olarak sosyal varlıklarız. Çoğumuz bundan dolayı yaşadığımız hayatı paylaşmak ve başarılarımıza, üzüntülerimize, sevinçlerimize şahit olunsun isteriz. Bu sayede var olduğumuzu düşünür ve bu yoksa kendimizi yalnız ve kötü hissetmeye başlarız. Düşünsenize etrafınızda kimse yok ve siz o zaman ne yapardınız? Yaşamak ister miydiniz? Aslında bu soruya çoğu kişi hayır der ama cevap evet olmalı. Neden mi? Bir varlık olmak zaten sizi değerli ve var kılıyor ise bu kimseye veya hiçbir nesneye ihtiyacınız olmadığının bir kanıtı değil mi? Bizler eşimize, çocuklarımıza, anne ve babamıza, topluma kendimizi kabul ettirmeye ve göstermeye çalışıyor ve bunun için çok çaba harcıyor ve sonunda da gösteremezsek çok mutsuz oluyoruz. Hep bir kabullenilme ihtiyacı sizce nereden geliyor? Bu aslında hep var olduğunuzu hissetme ihtiyacınızdan kaynaklanıyor. Çünkü buna ihtiyacınız var. Oysa siz zaten varsınız ve tahmin ettiğinizden çok daha değerlisiniz. 

Birine ihtiyaç duymak gibi, paraya veya bir nesneye ihtiyaç duymak da benzer bir saplantılı hal yaratıyor. Bir şeye çok takıntılı olmak size zarar veriyor ve yıpratıyor. Ama bazen bunlar gerekli çünkü elde ettiğinizde çok da önemli olmadığını anlıyorsunuz. Çok ünlü bazı insanlar bunları anlayıp bu yüzden farklı bir yolculuğa çıkıyor ve kendini bulma arayışına giriyor. Fakir olan kişi ne yapar? Ekmeğinin peşinde koşar değil mi? Koşması da gerekir. Kazanması ve anlaması gerekir neyin ne kadar önemli olduğunu. Ancak bazı çok zengin olmayan veya zor geçinen insanlar arasında da paraya tok olanlar vardır. Onlar için para çok önemli değildir. Belki de paraya çok önem vermemeleri daha önce yaşadıkları ve içlerinde bildikleri, öğrendikleri birşeydir. 

Aynı birine ihtiyaç duymak gibi nesnelere de ihtiyaç duymak bizi tamamlayacağı duygusundan kaynaklanır. Var olmak ve değerli olmak için ne bir onaya, ne bir şahide, ne de bir nesneye ihtiyaç vardır. Para ile kendini değerli hissedenler sadece bir yanılsama içindedir. Para için etrafında dolaşanlar para olmadığında anında kaybolur. Sizi yücelten insanlarda sizi anında yerin dibine sokabilir. Ne biri ile ne de bir nesne ile yücelmezsek ya da var olmazsak onlar gittiğinde ya da olmadığında da üzülmez ve yok olmuş gibi düşünmeyiz.  Kendini bilmek işte böyle başlar. Siz kendi değerinizi, hiçbirşeye sahip olmasanızda değerli olduğunuzu ve eşsiz olduğunuzu anladığınızda tam olarak anlamış olursunuz. Lütfen bunu uzun uzun düşünün. Nelere ihtiyaç duyuyorsanız onlar sizi tamamlıyor sanıyorsunuz. Bu aslında tamamlayan şey sizin için bir eksiklik ve yoksunluk. Buna neden gerek var değerli olmak için düşünün lütfen. Para mı? Eş mi? Aşk mı? Hepsi aslında sizi iyi hissettiriyor veya hissettirecek diye düşünüyorsunuz. Ama geçici olduğunu ya çok kayıp yaşayıp dibe vurduğunuzda ya da çok fazla sahip olduğunda anlamaya başlıyorsunuz. Bunlar nelere çok bağlandığınızı anlamanız için gerekli. Bu yüzden bu hayatı yaşıyor ve mümkün olduğunca deneyim elde etmeye çalışıyoruz. Hep aynı şeyleri yaptığınız bir gün bu yüzden boşa geçen bir gün. Çünkü bir şey öğrenmediniz. Çünkü hala anlamadınız. Hala sizi tamamladığını sandığınız şeylere tutunduğunuz anlamına geliyor. 

Tüm bunları gözlemlemeye başlayın. Neyi çok istiyorsunuz? Bu durumda ona var olmak için çok ihtiyacınız var. Aşmanız ve çalışmanız gereken konu orası. Onu bulmadan yapamıyor musunuz? Öyle ise bir deneyim ile onu bulun ve yaşayıp aşın. Herşeyi aştığınızda ise geriye sadece siz kalacaksınız. Ne bir şahit ne de bir nesneye ihtiyaç olmadan mutlu biri olacak ve huzur , enerji ve sevgi ile dolacaksınız. 


Güzeli sevmeyen var mı?

Güzel olanı, yakışıklı olanı herkes sever. Önemli olan bu değildir. Önemli olan yaratılmış bir şeyin güzel yada çirkin farketmez o yaratımdaki güzelliğini sevmektir. Bir yılan bile kendi doğasında muhteşemdir. Aslında güzel veya çirkin herkese göre çok göreceli kavramlardır. Herşeyde muhteşem yaratım vardır. 

Peki biz neden kendimize güzel gelenlerle birlikte olmak isteriz? Baktığımız zaman kendimizi iyi hissederiz ama güzel olan herşey bize her zaman iyi gelir mi? Gelmez. Bu durumda dış güzelliği değil bize iyi gelecek güzelliği aramamız gerekmez mi? Eğer güzel olanı bize ilk başta iyi hissettirdiği için seçiyor ama mutsuz oluyorsak bunda bir yanlış vardır. O güzel olan size yaramayabilir, mutsuz edebilir. Siz kendinizi neden iyi hissetmek istiyorsunuz güzele bakarak? Bunu bir düşünün. Sizin kendinizi iyi hissetmeniz için birşey mi gerekli? Önce bunu bir düşünelim. 

Kendini iyi hissetmeyen birisi başka güzelliklerden medet umar. Aslında önce kendimizi dinlemeli ve bu soruları sormalıyız. Ben neden bana göre güzel olan şeylerin peşindeyim? Mutsuz muyum? Bunu başka şeyler ile mi örtmeye çalışıyorum? Kendini dinlemek ve sorular sormak cevapların size gelmesini sağlar. Bir şeye muhtaç olma ve o olunca kendini tamam hissetme ihtiyacı çok bariz bir şekilde içinizde bulamadığınız eksik olan birşeyler olduğunu gösterir. 

Evet, güzeli sevin onla vakit geçirin ama muhtaç gibi değil size hoş gelen anlar yaşamak için. Her zaman özgür bırakın kendinizi de o güzeli de. Bir şeye bağlanmak kendi içinizde çözemediğiniz eksik taraflarınızdan kaynaklanır. Sizin kendinizi sevmek ve huzur içinde olabilmek için kimseye ihtiyacınız yok. Size çirkin gelen şeylere de bakın. Onlar da muhteşem yaratıklardır. Onları da sevebildiğinizde o zaman içinizden gelen bir sevgi patlaması yaşanır. Bu yaşamı, kendinizi ve yaşamı oluşturan her şeyi sevdiğinizi gösterir. Bu muhtaçlıktan gelen sevgi değildir. Bu içinizden çıkan ve dışarıya akan bir sevgidir. 

Böyle bir sevgi var olduğunda hiçbir zaman biri yada bir şey hakkında kötü düşünemezsiniz. Tarafsız olursunuz. Bir kişiye , bir takıma, bir partiye körü körüne aşık olmazsınız. Sempati duyarsınız, sevebilirsiniz ancak aşk onsuz yapamamaktır. Onsuz çok kötü hissetmektir. Herşeyi sevebilen biri o gittiğinde onu da serbest bırakır. Yaşadığı güzel anlar için minnet duyar ve güzel hatırlar. 

Böyle bir sevgi içinizde olduğunda size kötü davrananları bile anlar, bağışlarsınız. Sizi sokan yılan neden sokuyor düşündünüz mü? Kendine zarar geleceğini düşünüp doğasını gerçekleştiriyor. Size zarar veren insan da kendini yaratılışı gereği ifade ediyor  ve gerçekleştiriyor. Belki ona zarar vereceğinizi düşünüyor, belki sizden önce başka kötü tecrübeleri oldu. Bunu bilemezsiniz ancak size zarar vermemesi için ondan uzaklaşabilirsiniz. O kötü değildir. Kimse kötü değildir. Kötü veya iyi diye birşey olmadığını ve güzel ile çirkin gibi bunların göreceli ve bakış açısına göre değişen şeyler olduğunu anladığınızda o zaman size iyi gelen kişiler ile beraber olmak, size iyi gelen şeyleri yapmak isteyeceksiniz. Güzel görünen değil iyi gelen her zaman sizin enerjinizi bir üst seviyeye çıkartır. Size kötü gelen enerjinizi düşürür, kendinizi kötü hissedersiniz. Bir olay, kişi, iş hakkında bundan sonra güzel görünüp görünmediğine değil ne hissettiğinize bakın. Güzeli veya iyi görüneni değil sevgiyi ve sevinç halini arayın. Bu sayede mutlu bir hayat yaşayabilirsiniz. Aksi halde güzel görünen ile mutsuz bir hayatınız olabilir.

Siz böyle sevmeyi becerebilir misiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.


Gölge Ben

Düşünsene kendini,
Sen kimsin? Nesin?
Düşününce kendini,
Bulamazsın gerçek “Ben”i

Roller çıkar karşına,
Gölgeler gibi,
Ben diye tanımladığın,
Gölge “Ben” leri.

Neyi çok seversen,
En çok onda “Ben” olursun.
Kaybedenler sevdiğini,
Ondan arar benliğini.

Düşünme boşuna,
Bulacağın hep başka.
Kendini arıyorsan ,
İçindeki boşlukta.

Bir kere bulunca,
Gerçekten sen “Sen” olunca…
Hayatın artık başlar.
İlk gözlerinden anlarlar.


Kendine yakışan

Bazı insanlar kendine yakıştırılanı giyer.
Bazıları kendine yakışanı…
Bazıları insanlar kendine yakıştırılanı yaparken,
Bazıları kendine hoş olanı…

Sen kendine yakışanı (yakıştırılanı değil) yapmakta özgürsün. Kimsenin ne dediği ya da ne düşündüğü önemli olmamalı. Bu özgür seçimler yapman seni bazı sınırlardan kurtaracak ve daha iyi hissetmeni sağlayacak. Nasıl iyi hissediyorsan onu yap! Toplumun kuralları ile büyütülüp, toplumun kuralları ile yaşamaya öyle çok alıştık ki, farklı şeyler yaptığınızda yadırganıyoruz. Kimi anne baba, kimi bir şirkette müdür olsun, öyle davranılmaz, böyle giyinilmez, böyle yapılmaz dendikçe, o sınırlara kendimizi hapsediyoruz.

Oysa özgür seçimler yapabilmek, insana yaşadığını hissettiren ve mutlu eden en önemli özelliklerden biri.

Sen kendini çok sev ve nasıl mutlu oluyorsa öyle giyin, dolaş, yaşa…

Bunu yapmanın amacı, kendini iyice özgürleştirip, kendini bulmanı sağlamak. Biz gerçekte kimiz? Yaşamadan, deneyimlemeden bulabileceğiniz birşey değil!

Çok zengin olmak mı istiyorsun? Olmadan bir sonraki noktaya ulaşamazsın!
Çok gezmek, dolaşmak mı istiyorsun? Gezmeden, görmeden ardındaki bilinmeyene varamazsın!

Hiçbir kısıtlama ve sınır olmadan aşman gereken önyargılar ve kurallar var. Öğretilen ile değil sana iyi hissettiren ile yola devam etmek ruhsal gelişimde ilk aşamalardan biri diye düşünüyorum. Kendini daha çok sevip değer verdikçe, kendini mutlu etmenin ne kadar önemli olduğunu daha çok anlayacak ve giderek özgürleşeceksin!


Kararlılığın ve istikrarın gücü

Hepimiz bir şeyleri yarım bırakma eğilimindeyiz. Bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Belkide yarım bırakmak ne istediğimizi tam bilmediğimizden ve çok kararlı olmamaktan kaynaklanıyor. Ancak ne olursa olsun başarı hergün atılan ufak adımlar ile geliyor. Bir spor salonuna yazılıyor sonra gitmeyi bırakıyoruz. Bir kursa gitmek istiyor ama kursu sonuna kadar sürdüremiyoruz. Aslında tüm bunlar bir an için bu doğru yapmam lazım dedikten sonra başlayıp kararlı ve disiplinli olamamaktan kaynaklanıyor. 

Peki kararlı ve disiplinli olmak için ne yapmalıyız? Öncelikle yaptığınız şeyi başardığınızı ve sonunda nasıl bir gelişim sergilediğinizi gözünüzde canlandırın. Bu sizi nasıl hissettiriyor? Mutlu ve iyi ise hissettikleriniz bu anın biraz tadını çıkarın, sanki başarmış gibi o duyguları hissedin ve size ne faydası olacak , ne kazanmış olacaksınız bunları hayal edin. Çok mutlu değilseniz veya çok iyi şeyler hissetmiyorsanız zaten hiç o işe başlamayın. Ancak hissettiğiniz güzel duygular ise bu canlandırma ve hissetme çalışmasını işe başladıktan sonra motivasyonunuzun düştüğü her noktada tekrarlayın. Sonunda nasıl bir değişim geçireceğinizi düşünün. Unutmayın kendinizi siz yaratıyorsunuz ve gerçekleştiriyorsunuz. Neyi isterseniz başarabilirsiniz. Sadece neyi seçeceğiniz burada önemli olan. İşin tam ortasında ben bunu niye yapıyordum diye kalır bazen insan. Bu en kötü vakit kayıplarından biridir. Aylarınızı yıllarınızı da harcamış olabilirsiniz. Tecrübe de kazanmışsınızdır o konuda ama gerçekten istediğiniz şey değildir. Bunu en baştan bilebilmek için zamanı ileri sarın ve en sona gidin. Gözlerinizi kapatıp o en son başarma anında ne hissettiğinize odaklanın. Etrafı görün, kendi duygularınızı gözlemleyin. Hissettikleriniz sizin doğru seçim yapıp yapmadığınızı söyleyecektir. Biz bunu yapmak yerine,bu güzel, bu doğru diyerek birçok işe, konuya dalıyoruz. Biraz çaba ile sonu yaşayabilir ve daha doğru seçimler yapabiliriz. 

Maalesef hiçbirimizin çok vakti yok ve vaktimizi iyi değerlendirmek adına seçimlerimizin sonuçlarını hissetmek ve yapıp yapmamaya karar vermek zorundayız. Hedefimiz yok ise hiçbir yere varamayız. Bundan dolayı seçtiğiniz yolu ve varacağınız noktayı iyi kestiriyor olmanız çok önemli. Bir kere bu yola girdikten sonrada kararlı ve istikrarlı bir biçimde çalışmanızı sürdürün. Her gün çalışın, her boş vaktinizde çalışın ve sonunda hedefinize ulaşacak, hatta geçeceksiniz. 

“Compound Effect” , yani “Birleşik Etki”, Einstein’a göre dünyanın 8. harikası ve “Onu anlayan kazanacak, anlamayan bedelini ödeyecek.” demiştir. Finans piyasalarında birleşik faiz olarak da kullanılan bu yöntemi hayatın her alanında uygulamanız mümkündür. Sadece seçimlerinizi iyi yapın yeterli. Sonra hergün üstüne koyarak kendinizi veya yaptığınız işi  geliştirin. Sonunda kartopu gibi yuvarlandıkça daha çok büyüyen bir şeye dönüşecek. Ancak başlarda çok sabırlı olmalısınız. Sonradan kazanç ve gelişim hızlanır ancak başlarda gelişim yavaştır ve motivasyon kaybı genelde bu kırılımdan hemen önce olur ve kırılımı göremezsiniz. Sabır, istikrar sonucu bu kırılımın olacağını bilirseniz ve o noktayı aşarsanız gelişim sürekli devam eder ve sonu yoktur. Gelişim süreklidir. 10000 saat kuralını belki duymuşsunuzdur. Malcolm Gladwell temel olarak bir konuda uzman olabilmek için toplamda 10 bin saat o konu üzerinde çalışılması gerektiğini söylüyor. Bu da aslında bize benzer şeyi anlatıyor. Bir konuya ne kadar eğilirsek ve emek harcarsak o kadar uzmanlaşır ve kırılımı gerçekleştiririz. Çabalamadan, emek harcamadan bir konuda uzmanlaşmayı veya hemen başarıya ulaşmayı düşünmeyin. Yaptığınız seçim size mutluluk getiriyorsa o zaman bu çalışmalar zor gelmeyecek ve yolculuktan keyif alacaksınız. Aksi halde size işkence gibi gelecek ve bu durumda zaten tamamlama şansınız da çok zor olacaktır. Örneğin spor yapmak istiyorsanız yaparken keyif aldığınız bir sporu seçin. Süreç boyunca ne yapıyorsanız heyecan duyuyor olmanız ve keyif almanız çok önemli. Keyif aldığınız bir işte çalışıyorsanız o size iş gibi gelmez. Keyif alabileceğiniz ve yaparken mutlu olabileceğiniz konularda gönüllü çalışmış olursunuz ve bu yüzden devamlılık daha kolay olur. Bu yüzden başarılı olan insanlar genelde sevdikleri iş ve konular ile uğraşanlardır. Onlara bu işle uğraşmak zor gelmez, aksine mutlu eder. Sonuna kadar çalışırlar var yorulmazlar. Çocuklarınızın nelerden keyif aldıklarını ortaya çıkarmak onların mutluluğu ve başarısı için çok önemlidir. Onların eksiklerini tamamlamak için hoşlanmadıkları ve keyif almadıkları konulara zorlarız dört dörtlük olsunlar diye. Ancak keyif aldıkları ve yetenekli oldukları konularda onları desteklemek onlar için en iyi seçim olacak ve onların ileride ne yapıyorlarsa daha başarılı olmalarını sağlayacaktır.

Özetlemek gerekirse, başarı için yaparken keyif aldığımız konuları seçmek işimizi kolaylaştırır ve başarı şansımız daha çok artar. Bu sayede hergün yapabiliriz. Hergün yaptığımızda ise bir süre sonra kırılım gerçekleşir ve o konuda uzman, bilirkişi, üstad olursunuz. Kararlılık ve istikrarı sağlamak için ise zamanı sondan başa doğru yaşayın. Sona gidin ve ne noktada olduğunuza bakın. Çok güzel ve memnunsanız devam edin. Doğru yoldasınız.


Su gibi

Su gibi ak hayata,
Direnme dağlara, kayalara.
Kolayca akacağın yollar var,
Hepsini gönlünden ara.

Su gibi ol hayatta,
Bilmeden git yoluna,
Sen akarsan su gibi,
Varırsın o güzel okyanusa.


Hayata karşı direnmek hepimizi çok yıpratıyor ve enerjimizi düşürüyor. Peki hayata direnmeyip kendimizi akışa bırakmak nasıl oluyor? Nasıl bir gücü açığa çıkarıyor hiç denediniz mi?

Direnç sizi yorup zorladığı gibi direnmeyip akışa teslim olmak da tam tersi sizi güçlendirir. Olanı olduğu gibi kabul edip minnettarlık duygusu içinde yaşamak size daha çok bolluk ve bereket gelmesini sağlar. Kendinizi bir su gibi hayal edin. Su ne tarafa akması gerekirse o tarafa akar ve direnç olan yeri zorlamaz, farklı yollardan gider ve akacak bir yer bulur kendine zorlamadan. Bazen de direnç varsa ve aşamıyorsa orada kalıp akacağı anı bekler. Biz hep zorlar sonra neden olmuyor deriz. Direnç olan yerleri zorlarız özellikle. Gelin birde su gibi olmayı deneyelim. Kendimizi hayatın akışına bırakalım. Herşey ne kadar kolay olacak göreceksiniz.

Yarın sabah kalktığınızda nelere direnç gösterdiğinizi düşünün ve yaptıklarınızın farkında olun. Rahat olun. Kaos içinde düzenin oluşacağına güvenin. Karşınıza çıkan fırsatları değerlendirin. Bunu yaparken içinizde huzur var ise o yola devam edin yok ise kendinizi zorlayıp gönülsüz yaptığınız işlere girmeyin. Bırakın hisleriniz ve bu akış sizi yönlendirsin. Direnç oluşan yerden uzaklaşın. İstediğiniz birşey ise uzaklaştığınız bu durumda da size farklı şekillerde ve farklı geçiş yolları bulup gelecektir.  Akış ile uyum içinde olun sadece. Su gideceği yeri bilmez, sadece akar ve sonunda gideceği yere ulaşır. Akmak ister. Sizde güzel yaşamak  isteyin. Tek yapmamız gereken bu kadar kolay aslında. 

Bir konuda başarılı olmak istiyorsunuz ve çok çalışmak gerekiyor diyelim. Bu zorluk, bunu yapmayacak mıyım? diye soruyor olabilirsiniz. Eğer gönüllü yaptığınız ve iyi hissettiğiniz bir konu ise bu zaten size zor gelmez.  Tam tersi çok zevkli gelir ve kendiliğinden çalışmaya başlarsınız. Maalesef istemediğimiz işlerde çalıştığımızdan, çocuklarımız kendi istek ve yeteneklerine göre eğitilmediğinden hepimiz zorla bir konuda çalışmak zorunda kalıyoruz. Siz, neye gönüllü iseniz onu bularak, herşeyin rahat aktığını hissettiğiniz ana dek o arayışı sürdürerek,  hayatınızı zorluklar olmadan rahat yaşayacak hale getirebilirsiniz. 

Su çok güçlüdür ama direnmez. Bazı uzakdoğu sporları hayatın bu felsefesini baz alarak çok başarılı sonuçlar elde etmiştir. Her konuda çözüm doğada mevcut. Bunu görmeye başladığımızda, anlamaya da başlıyoruz kendimizi. Biz doğaya aykırı bir zihniyet ile yaşayamayız. Doğaya uyum , hayata, yaşama uyum demektir. Bunu yapmazsak, sürekli mücadele eden ama bir yere varamayan bireyler haline dönüşürüz. Yaparsak, ortaya çıkacak olan gücü tahmin dahi edemeyiz.