Unutmak
Unutmak, yaşamın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Unutmak kötü bir şey gibi gelebilir ama hayata devam edebilmemiz için gerekli bir süreçtir. Kaybettiğimiz sevdiklerimizi, anılarımızı unutmak tabiki kolay bir süreç değildir. Onlar hayatımızın bir parçasıydı ve unutmak, hatıralarımızın zamanla yok olması anlamına gelir. Belki de hayatımızın en mutlu anlarına tanıklık etmişlerdir, belki çok sevdiğimiz kişilerdi, belki de en büyük destekçimiz olmuşlardır. O zaman neden unutmayı seçiyoruz? Neden unutmak zorundayız?
Bu unutma olayı aslında tam aynı olmasada hayatta kalma içgüdümüze biraz benzer. Hayatta kalmak için, tehlikeli bir durumda harekete geçmek, kendimizi korumak ve hayatta kalmak için acil önlemler almamız gerekebilir. Unutmak ise bir tehlike durumundan korunmak için doğrudan bir yöntem değildir. Unutmak, daha çok bir savunma mekanizmasıdır ve insanın zihnindeki acı verici hatıralardan kurtulmasına yardımcı olur. Beyin bunu zamanla otomatik olarak yapmaktadır.
Beyindeki sinir hücreleri, bilgiyi depolamak için birbirleriyle bağlantı kurarlar. Ancak unutma, bu bağlantıların kademeli olarak zayıflaması veya kırılması yoluyla gerçekleşir. Bu süreç, sinir hücreleri arasındaki bağlantıların gücünü değiştiren bir dizi nörokimyasal olayın sonucudur. Bununla birlikte, bazı durumlarda, insanlar bilinçli olarak unutmak isteyebilirler ve bu durumlarda, beyin de bu isteği yerine getirmeye daha hızlı şekilde yardımcı olabilir.
Bazı anılar ise hayat boyu unutulmayacak kadar güçlüdür, diğerleri ise daha hızlı unutulabilir. Bu, beyindeki sinirsel bağlantıların gücüne, olayın önemine ve kişinin zihinsel durumuna bağlıdır. Bu yüzden çok güçlü duygu içeren anıları unutamayız veya unutmak da istemeyebiliriz. Bazen günlük hayatta aklımıza gelmesede güçlü olan anılar hatırlamak istediğimizde hep oradadırlar veya çağrışım yaşanan bir anda, örneğin bir müzik dinlendiğinde, bir resim görüldüğünde veya bir kokudan dolayı anında ortaya çıkabilirler.
Sevdiklerimizi unutmak, büyüme ve gelişme sürecinin bir parçasıdır. Yaşamımızın farklı dönemlerinde farklı insanlarla tanışırız ve ilişkiler kurarız. Bu ilişkilerin bazıları kalıcı olabilirken, bazıları kısa sürebilir. İlişkilerimizin doğası gereği, bazen birbirimizden ayrılmamız gerekebilir ve bu da bir süreçtir. Ayrılık, her zaman acılı ve üzücü olsa da, hayatımızdaki diğer insanlarla yeni bağlantılar kurmamız için fırsat yaratır.
Sonuç olarak, sevdiklerimizi unutmak, hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak, unutmak, onların hayatımızdaki önemini ve bizim onlara olan sevgimizi azaltmaz. Zihnimizdeki hatıralarımız, onların hayatımızdaki yerlerini her zaman korur ve hatırlamak istediğimizde orada olurlar.
Bununla birlikte, unutmak, bir sevdiğimizi kaybettikten sonra, keder ve yas sürecimizde de olabilir. Bu süreç, özellikle yakınlarımızı kaybettiğimizde, çok zor ve acı vericidir. Ancak zamanla, bu acı hafifler ve biz yeniden hayatımıza devam ederiz. Bu süreçte, sevdiklerimizi unutmak, onların hayatımızdaki önemini azaltmaz. Bu, onları sevmediğimiz anlamına gelmez, sadece hayatın bir gerçeği ve bir süreçtir. Bu anılara çok saplanmak hayatınızı yaşanmaz hale getirebilir. Hayata devam edebilmek için bazı anıları unutmaktan başka çare yoktur. Hayat devam ettikçe yeni fırsatlar , yeni insanlar karşınıza çıkacak ve yeni anılarınız oluşacaktır. Bunlara yer açmak için çok önemli anlar dışındaki anılarımızı ve özellikle bize acı verenleri unutmayı seçer beynimiz.
Bazen öyle bir an gelir ki, birini düşündüğünüzde anıdan çok duygu hissedersiniz. Beyniniz ve ruhunuz duyguyu kaydeder ve duygu hatırlanır. Anılar, zaman ve mekan silinmeye başlar ama güçlü duygular kolay kolay silinmez. Bizlerin zaman ve mekandan çok duyguları kaydeden varlıklar olduğumuza inanıyorum.
Beynimizdeki hipokampus adlı bölge, uzun süreli bellek oluşumunda önemli bir rol oynar ve anıların oluşumunda duyguların da önemli bir rolü vardır. Bu nedenle, yaşadığımız deneyimlerin duygusal yoğunluğu, bellek oluşumunu ve depolanmasını etkiler. Ancak bu fiziksel bölgenin belli limitleri vardır. Bu yüzden zamanla yenilere yer açmak zorunda ve duygu yoğunluğu yüksek olanlar dışındakileri bırakmak zorundadır.
Bizler ruhsal varlıklar olduğumuza göre ruhun da bir hafızası olması gerekir ki duyguları kaydedebilsin. Aksi halde gelişim gösteremezdi. Yaşanan tüm olaylar, anılar, bir duygu yaşanması ve deneyim için önemlidir ve ruhumuza işlenir. Anılar ve deneyimler, insanların ruhsal gelişimlerinde önemli bir rol oynar. Bu deneyimler sayesinde, insanlar hayatın anlamını keşfeder, spiritüel bağlantılar kurar ve kendilerini daha büyük bir bütünün parçası olarak görürler.
Bizler deneyim için buradayız. Bazen kötü olarak adlandırdığımız olaylar yaşıyoruz bazen iyi olaylar yaşıyoruz. Ancak geriye yaşanan duygular kalıyor ve ilerliyoruz. İlerlemek zorundayız. Evrende hiçbir şeyin durmadığı gibi biz de durmuyoruz. Bu yüzden kötü bir olay yaşadığınızda da ilerlediğinizi ve bunun bir olaydan ibaret olduğunu unutmamaya çalışın. Anıları unutmak ve yeniye yer açmak bu ilerlemenin bir parçasıdır. Bazen zaman gerekir ama elbet sonunda unutulur , duygular kaydedilir ve bir sonraki aşamaya geçilir. Endişe etmemek, olayları kabul etmek çok önemlidir. Nasıl yeni bir insan veya güzel bir olay hayatınıza girdiğinde kabul ediyorsanız , bu kişi gittiğinde veya kötü dediğimiz şey olduğunda da kabul etmemiz gerekir. Başka yapacak bir şey yoktur ve hayat hep devam eder, ilerler, değişir ve kimse için o güzel anda veya kötü anda durmaz. Aynı mevsimler gibi , gelir ve geçer.
Bu yüzden, hayatın her anını kucaklayın, her anı en iyi şekilde yaşayın ve gelen her yeni güne umutla bakın. Çünkü hayat, güzellikleriyle ve zorluklarıyla devam eder ve siz de her adımda ilerleyerek büyürsünüz. Önemli olan budur.
Kendine Bile Anlatma!
Çok önemli işlerinizi, projelerinizi, değer verdiğiniz fikir veya ilişkileri çok anlatmayın derler. Anlatmamak neden bu kadar önemli olduğunu bir türlü tam çözememiştim. Hep başkasının enerjisinden etkileneceğimiz ve farklı enerjilerin zarar verebileceği söylenir. Kısmen mantıklı ama hep tam olarak sebebin bu olmadığını düşünmüşümdür. Siz bir fikre çok inanıyorsanız ve bunu anlatırsanız başkaları sizin gördüğünüz açıdan göremez ve bazen çok belli etmezken bazen de karşı çıkarlar ve olumsuz yorumlarda bulunabilirler. Bunla uğraşma ne gerek var. Olmaz o iş vs. vs. Önemli olan sizin inanmanızdır ve diğer insanların ne düşündüğü önemli değildir. Onlar sizin geçtiğiniz aşamalardan geçmemişler ve sizinle aynı hayat görüşüne sahip değiller. Bu yüzden işi olana kadar anlatmamak en iyisi denir. Ancak benim anlatacağım konu bu işi bırakın başkasına, kendinize bile anlatmamanız gerektiği.
Başkasına anlattıktan sonra her zaman yaşadığım bir duygu vardı. Tatmin ve haz duygusu, başarı duygusu. Zarar verenin bu olduğunu ilk başlarda anlamamıştım. Meğer başkasından çok kendi kendimizi engelliyormuşuz.
Nasıl mı? Gelin önce konfor alanını inceleyelim. Konfor alanı bizim tembel olduğumuz ve bir şey yapmadığımız kendimizi geliştiremediğimiz, harekete geçmediğimiz yer değil mi? Güya enerjimizi korumak adına burada kalmayı seçiyoruz. Aslında biz seçmiyoruz içgüdülerimiz, arka beynimiz konfor alanında kalarak enerji tasarrufu yaptığını zannediyor ve bizi korumaya çalışıyor ama bir taraftan da gelişimimizi engelliyor.
Peki başkalarına anlatmak ile konfor alanının ne alakası var? Bunu da şöyle açıklayabiliriz. Başkalarına anlattığımızda sanki başarmış gibi haz duyuyor ve olayı bitirmişcesine yaşıyoruz. Bu durumda sanki direk sonuca varmış gibi algılıyor beynimiz. Dolayısı ile yarım bırakıp başka konuya geçmeye hevesli oluyoruz. Çünkü biz bunu yaşadık ve tamamladık zannediyoruz. Oysa her şey yarım, hatta bazen başlanmamış oluyor. Bunu çoğumuz yaşamışızdır. Ben sebebini anlamakta çok zorlandım ve ortaya çıkardığımda çok şaşırdım. Benim başkalarına anlatmam ve başkalarının enerjisi ne kadar zarar verebilirdi ki? Belki ben izin verirsem zarar verebilirdi veya çok az verirdi. Özellikle de samimiyetine güvendiğim arkadaşlarıma anlattıktan sonra bile fikirlerimden ve projelerimden uzaklaştığım çok oldu. Üstelik fikirleri beğenmelerine rağmen benim hevesim kaçıyordu. Fikirleri, projeleri savunmak ve sessizce sonuna kadar, başarıya kadar devam ettirmek zordur. Zorlu bu süreçte beyin bu zorluktan kurtulmak için her zaman çıkış yolu arar. Siz bunu ballandıra ballandıra anlatırken ise tüm benliğinizde bu başarıyı sanki başarmışcasına yaşarsınız. Oysa ki ortada başarılan veya tamamlanan bir şey yoktur.
Yani en çok zararı yine kendi kendimize veriyoruz. Başkalarının enerjisinden kendinizi belli yöntemler ile belki koruyabilirsiniz. Ancak beyninizin oluşturduğu bu kimyadan kaçmanız çok zordur. Başarı için başardığınızı kabul etmemeniz gerekiyor. Bırakın başkasına söylemeyi, kendinize bile söylemeyin başardığınızı. Başkasına söylemek veya ağızdan çıkan kelimeler o kadar güçlü ki, bilinçaltı hemen inanıyor başardığına. Başarılan işle uğraşmaya ne gerek var o zaman. Hemen başka şeyler düşünmeye ve başka işlere odaklanmaya başlıyorsunuz.
Yapmanız gereken, başaramadım, daha çok yapacağım işler var, planlayıp her gün buna odaklanacağım diyerek her gün başarıya ilerlemek. Ben başardım başardım diye gezerseniz hem çevrenizi hem kendinizi kandırmış olursunuz. Başarıdan iyice emin olmadan bunu söylemeyin. Söylediğiniz noktada da duraksama ve gerileme evresine gireceğinizi bilin. Başarı, sürekli çalışma ve istikrar ile gelir. Başardım dediğinizde, sandığınızdan, böbürlendiğinizde ise artık bu çalışma ve istikrarı sürdüremezsiniz ve başka yeni fikirlere, projelere odaklanmaya başlarsınız. Bu beynimizin çalışma mantığı ve bunu anlarsak en azından önem verdiğimiz konularda başarının sözde değil gerçek olmasını sağlayabiliriz.
Diyelim spor yapıyorsunuz ve bir hedefiniz var. Bu kilo vermek veya kas yapmak olabilir. Çok kararlısınız ve bu kararınız sayesinde 3 ay çaba harcadınız ve çok iyi sonuçlar almaya başladınız. Ohh ben artık istediğim kiloya geldim veya çok iyiyim dediğiniz an geriye dönüşün başladığı andır. Bu dediklerimi bilirseniz aynı istikrarı ve disiplini devam eden aylarda da sürdürmek için başardım çok iyiyim yerine hep daha iyi nasıl olabilirim demeye başlayabilirsiniz. İyi ancak size iyinin yetmediğini daha iyi olması gerektiğini söyleyin. Daha iyi olması için neler yapabileceğinizi düşünün.
Bu yüzden odaklandığımız konuları iyi seçmemiz gerekiyor. Neye enerji vermeyi ve ilgilenmeyi bırakırsak gerilemeye başlar. Çok değerli fikir ve projelerinizi anlattığınızda da başarmış gibi algılayıp enerjinizi başka yerlere odaklamaya başlarsınız. Bunu farketmeden yapar sonra dönüp baktığınızda “bu iş neden olmadı ya” der şaşırırsınız. İşte artık bildiğimize göre kendimize karşı önlem almamızın vakti geldi.
Bazen de hiç bitmeyen, başarılamayan ve sürekli emek verilmesi, uğraşılması gereken işler, ilişkiler vardır. Emek vermeyi bıraktığınız anda gerilemeye ve yıpranmaya başlar, sonunda da biter. Eğer bitsin istemiyorsanız bu yüzden emek vermeye devam etmeniz gerekir. Bir ilişkide “aşkımı buldum oh artık rahatım”, bir iş için “başardım oh böyle devam etsin” dediğiniz an kaybetmeye, gerilemeye başladığınız andır. Hep farkındalık diyoruz ya. İşte bu yüzden önemli. Artık farkında olarak yaşayın. Bazı şeylerin bitip yeni konulara geçiş yapmanız zamanı geldiğinde ise bunu en kısa ve en karlı yoldan yapın. İş hayatında buna exit denir. Yatırımcılar en karlı yerden şirketlerini satıp başka işe geçerler. Aslında bilirler hiçbir şey sonsuza kadar aynı devam etmez veya aynı heyecanı, zevki size vermez. Bunları bilirseniz, çok sevdiğiniz bir işiniz veya ilişkinize çok iyi bakıp onun için her gün uğraşırsınız. Eğer sıkıldıysanız, ki bu en doğal süreçtir, o zaman bırakma zamanı gelmiş olabilir. Çünkü hepimiz deneyim için buradayız ve gelişmek için sıkılmak zorundayız. O zaman en karlı yerden exit yapmayı düşünün ve bunu planlayın. Bu durumda başarılı bir noktada ve iyi anılarla bir işi veya ilişkiyi bitirmiş olursunuz. Aksi halde yıpranan,maddi ve manevi kayıplarla dolu bir son olabilir.
Düşüncelerinizi disiplin altına alırsanız, sözlerinizi de alırsınız. Kendinize başardım değil, çok çalışmaya devam edeceğim, daha iyi olacağım demelisiniz. Planlarınızı buna göre yapıp onlara sadık kalmak için gözünüzde başarı anını canlandırmak iyidir. O anda neler hissettiğinizi düşünebilirsiniz. Bu sayede o işi isteyip istemediğinize karar verirsiniz. Ancak kararı verdikten sonra başarmış gibi havalara sokmayın kendinizi. Tehlikeli olan budur. Hemen, her gün planladığınız işleri yapmanın yolunu bulun ve hedeflediğiniz noktaya giderken sizi nelerin engellediğini bulup temizlemeye odaklanın.
Sevgiyle.
Mutlu olmak için
Mutlu olmak için kimseye veya hiçbir şeye ihtiyacın yok!
Önce kendin
Önce kendin için yaşa,
Sonra başkası için ölürsün.
Önce kendini sev,
Sonra başkasını seversin.
Kendin olmazsa önceliğin,
Başkası olursun, farketmezsin.
Öncelik kendin olmazsa,
Ölürsün, yaşadığını zannedersin.
Bencillik gibi gelsede her şeyden önce kendin ile ilgilenmeli ve kendini düşünmelisin. Sen iyi, mutlu ve güçlü olursan etrafına faydan olabilir. Gerçek bir hayat yaşamış olursun ve etrafına gerçekten sevgi, fayda bu şekilde verebilirsin. Kendi olamayan insanlar mutsuz ve sağlıksız olur ve etrafına da verebileceği şey mutsuzluk olur. Bırakın yaşayan ölü olmayı, yaşayan zararlı ölüler haline gelirler. Ölüler normalde kimseye zarar vermez ama kendi olamayan yaşayan ölüler her şeyden çok zarar verebilir kendine ve etrafına. Bu yüzden her şeye önce kendin olmaya çalışarak başla. Önce kendine dürüst ol. Ne yaşamak ve ne yapmak istediğine odaklan. Ruhunun ihtiyacı olan ne? Bunu gerçekleştirmek için buradasın unutma. En iyi potansiyelin sen kendine dürüst olduğunda ve kendin olduğunda ortaya çıkacak. Her şeyi yazarak ve ne istediğine odaklanarak başlayabilir, kendini gerçekleştirebilir ve en iyi seni oluşturabilirsin. Kimse sana engel olamaz. Sen yeter ki karar ver ve başla.
Bu konuda “Kendini Sevmek” yazımı da okuyabilirsin.
Doğru anı bekleme!
Doğru anın gelmesini bekleme, sen doğru olunca zamanı gelir!
Dış dünyadaki bir olayı, bir kişiyi değiştirmeye çalışmaktansa kendini değiştirdiğin zaman dış dünyanın da sana göre şekillenmeye başladığını göreceksin.
Belki o an için kayıp veya sana kötü gelebilecek olaylar yaşayacak ama yeni kişiler ve deneyimler ile istediğin hayata doğru yelken açacaksın.
Takılı kaldığın bir durum varsa; O zaman işe kendini değiştirerek başla. Özellikle kendini arzu ve hislerine göre yön verecek şekilde şekillendir. Geçmişi veya geleceği çok düşünmek seni takılı kaldığın kısır döngüden kurtarmaz. Sen kendini inşa etmeye ve değiştirmeye başlarsan yeni bir serüvene çıkacak cesareti de o zaman içinde bulacaksın. O güç her zaman içinde ve kullanılmayı bekliyor.
Canavarı yenmek
Hepimizin içinde yaşayan ve gelişimimizi engelleyen bir canavar olduğunu biliyor musunuz? Evet bu çok ilginç gelecek ama bu kendinizsiniz. Yani sizin kimliğiniz.
Gelin bu canavarı inceleyelim ve tanıyalım ki onu yenebilelim. Hepimiz bu dünyada gelişmek yani tekamül için bulunuyoruz. Canavarı yenemezseniz gelişiminiz de kısıtlı olacak belki de hiç olmayacaktır.
Sizi oluşturan kimlikler aynı zamanda sizin düşmanınız yani sizi engelleyen ve gelişiminizi baltalayan canavarınızdır. Birşey yapmak istediğinizde ve arzu ile dolup taştığınızda hiçbir şey yapamıyorsanız sebebi bu kimliklerin size engel olmasıdır. Sizi bağlayan, tutan tüm bu kimliklerden arınmanız gerekir ki gelişiminiz hızlansın.
Başka insalara, olaylara, geçmişe, gelecekteki bir hedefe, bir nesneye bağlanmaktan bahsediyorum. Onay alma ihtiyacı, toplum tarafından kabul görme gibi ihtiyaçlar ile bir birey olduğunuzu ve var olduğumuzu sanırız. Sizi değerli kılan şeyin dış etkenler olmadığını ve zaten değerli ve eşsiz bir varlık olduğunu önce anlamanız gerekiyor.
Biz bir ilişkiden sıkılır ama ondan vazgeçemeyiz, biz bir işten sıkılır ama ondan ayrılamayız. Bunun sebebi hep yoksunluk içinde olan benliktir. Hayatınızda hesap vermek zorunda olduğunuz herkesten sıyrılıp kendi gününüzü yaratamazsanız hergün başkalarının fikirleri ve görüşleri doğrultusunda günler yaşayacak ve bu tekdüzelikten kurtulamayacaksınız.
Bu dünyada yaşayan en saf ve bilge varlıklar her şeyden vazgeçebilen ve bırakabilenlerdir. Yoksunluk duymamak için, yalnız kalmamak için ve çevrenizden onay almak için neler yaptığınızı bir düşünün. Buna ne kadar enerji ayırdığınızı bir düşünün. Oysa bu ihtiyacınız olmasa ve bu enerjiyi tamamen kendinize ayırabilirseniz, neler yapabilirsiniz bir de bunu düşünün. Kendi kişisel gelişiminize, arzu ettiğiniz deneyimlere odaklandığımızda ve bunu tüm varolan, dağılmamış enerjiniz ile yaptığınızda işte o zaman gelişim hızlanır ve fark yaratmaya başlarsınız.
Değişmek ve gelişmek istiyorsanız önce neye dönüşmek istediğinize karar verin. Daha sonra boşluğa kimliklerinizden arınmış olarak gidin. Nefes çalışması ile her gün daha derinlere indiğinizde artık canavar sizi takip edemeyecek ve ondan sıyrılmış olacaksınız. İşte o noktadan sonra odaklanma ile istediğiniz yeni serüveni yaratma gücüne sahipsiniz.
Kimseden onay almak için yaşadıklarınızı anlatma çabasına girmeyin. Onay alma ihtiyacı hep yoksunluk belirtisidir. Fikirlerinizi, düşüncelerinizi her çevresel faktörler ve insanlar etkiler. Arzu ettiğiniz ve doğru olduğuna inandığınız serüveni yaşamalı ve bir sonrakine geçmelisiniz. Öğrenmek, deneyim ve tekamül buna bağlıdır. Yoksa bir hiç uğruna saplantılı ve toplumsal inançlara göre yaşayan ve gelişmeden bu dünyadan giden çok insan vardır. Siz bundan sonra vakit kaybetmeden kendinize odaklanmalı ve ne istediğinize, nasıl bir insan olmanız gerektiğine karar verecek kişisiniz. Kendiniz bir kez odaklanıp karar verdiğinizde sizi kimse bu yoldan döndüremez. Bu noktadan sonra gelişim hızlanır. Bunun tadını bir kez aldığınızda ve omuzlarınız hafiflediğinde bunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu daha iyi anlarsınız. Kendiniz için yaşamak bencillik gibi gelebilir ama insan önce kendini çok sevecek kadar bencil olursa etrafına ışık saçar ve başkalarına sevgi verebilir. Bu yüzden kendini bulamayan ve toplum için yaşayan biri olmak yerine kendini bencilce seven ve istekleri doğrultusunda yaşayabilen biri olmak daha iyidir.
Canavarı daha yakından tanımak için yalnız kalmalı, meditasyon ve nefes çalışmaları ile derinlere giderek sizi rahatsız eden bağımlılıklardan kurtulmanız gerekir. Bunu günün her saatinde yapabilirsiniz ancak en güzel zamanlar sabahın erken saatleridir. Daha sonra o günü nasıl geçirmek istediğinize odaklanarak gününüzü başkalarına göre değil kendinize göre planlayın ve yaşayın. O günün nasıl geçmesi gerektiğini ne yapmak istediğinizi düşünün. Bir günün daha başkaları için yaşanmasına izin vermeyin. Canavarı yenmek onu öldürmek değil onun efendisi olmaktır. Onun sizi yönetmesine izin vermemektir.
Bana şahit olur musun?
Biliyorsunuz insan olarak sosyal varlıklarız. Çoğumuz bundan dolayı yaşadığımız hayatı paylaşmak ve başarılarımıza, üzüntülerimize, sevinçlerimize şahit olunsun isteriz. Bu sayede var olduğumuzu düşünür ve bu yoksa kendimizi yalnız ve kötü hissetmeye başlarız. Düşünsenize etrafınızda kimse yok ve siz o zaman ne yapardınız? Yaşamak ister miydiniz? Aslında bu soruya çoğu kişi hayır der ama cevap evet olmalı. Neden mi? Bir varlık olmak zaten sizi değerli ve var kılıyor ise bu kimseye veya hiçbir nesneye ihtiyacınız olmadığının bir kanıtı değil mi? Bizler eşimize, çocuklarımıza, anne ve babamıza, topluma kendimizi kabul ettirmeye ve göstermeye çalışıyor ve bunun için çok çaba harcıyor ve sonunda da gösteremezsek çok mutsuz oluyoruz. Hep bir kabullenilme ihtiyacı sizce nereden geliyor? Bu aslında hep var olduğunuzu hissetme ihtiyacınızdan kaynaklanıyor. Çünkü buna ihtiyacınız var. Oysa siz zaten varsınız ve tahmin ettiğinizden çok daha değerlisiniz.
Birine ihtiyaç duymak gibi, paraya veya bir nesneye ihtiyaç duymak da benzer bir saplantılı hal yaratıyor. Bir şeye çok takıntılı olmak size zarar veriyor ve yıpratıyor. Ama bazen bunlar gerekli çünkü elde ettiğinizde çok da önemli olmadığını anlıyorsunuz. Çok ünlü bazı insanlar bunları anlayıp bu yüzden farklı bir yolculuğa çıkıyor ve kendini bulma arayışına giriyor. Fakir olan kişi ne yapar? Ekmeğinin peşinde koşar değil mi? Koşması da gerekir. Kazanması ve anlaması gerekir neyin ne kadar önemli olduğunu. Ancak bazı çok zengin olmayan veya zor geçinen insanlar arasında da paraya tok olanlar vardır. Onlar için para çok önemli değildir. Belki de paraya çok önem vermemeleri daha önce yaşadıkları ve içlerinde bildikleri, öğrendikleri birşeydir.
Aynı birine ihtiyaç duymak gibi nesnelere de ihtiyaç duymak bizi tamamlayacağı duygusundan kaynaklanır. Var olmak ve değerli olmak için ne bir onaya, ne bir şahide, ne de bir nesneye ihtiyaç vardır. Para ile kendini değerli hissedenler sadece bir yanılsama içindedir. Para için etrafında dolaşanlar para olmadığında anında kaybolur. Sizi yücelten insanlarda sizi anında yerin dibine sokabilir. Ne biri ile ne de bir nesne ile yücelmezsek ya da var olmazsak onlar gittiğinde ya da olmadığında da üzülmez ve yok olmuş gibi düşünmeyiz. Kendini bilmek işte böyle başlar. Siz kendi değerinizi, hiçbirşeye sahip olmasanızda değerli olduğunuzu ve eşsiz olduğunuzu anladığınızda tam olarak anlamış olursunuz. Lütfen bunu uzun uzun düşünün. Nelere ihtiyaç duyuyorsanız onlar sizi tamamlıyor sanıyorsunuz. Bu aslında tamamlayan şey sizin için bir eksiklik ve yoksunluk. Buna neden gerek var değerli olmak için düşünün lütfen. Para mı? Eş mi? Aşk mı? Hepsi aslında sizi iyi hissettiriyor veya hissettirecek diye düşünüyorsunuz. Ama geçici olduğunu ya çok kayıp yaşayıp dibe vurduğunuzda ya da çok fazla sahip olduğunda anlamaya başlıyorsunuz. Bunlar nelere çok bağlandığınızı anlamanız için gerekli. Bu yüzden bu hayatı yaşıyor ve mümkün olduğunca deneyim elde etmeye çalışıyoruz. Hep aynı şeyleri yaptığınız bir gün bu yüzden boşa geçen bir gün. Çünkü bir şey öğrenmediniz. Çünkü hala anlamadınız. Hala sizi tamamladığını sandığınız şeylere tutunduğunuz anlamına geliyor.
Tüm bunları gözlemlemeye başlayın. Neyi çok istiyorsunuz? Bu durumda ona var olmak için çok ihtiyacınız var. Aşmanız ve çalışmanız gereken konu orası. Onu bulmadan yapamıyor musunuz? Öyle ise bir deneyim ile onu bulun ve yaşayıp aşın. Herşeyi aştığınızda ise geriye sadece siz kalacaksınız. Ne bir şahit ne de bir nesneye ihtiyaç olmadan mutlu biri olacak ve huzur , enerji ve sevgi ile dolacaksınız.
Öleceksen Sonra
Bugün sevemiyorsan,
Yarın sevecek misin?
Bugün eğlenmiyorsan,
Yarın çalışsan ne fayda.
Bugün gülemiyorsan,
Yarın gülecek misin?
Bugün yaşamıyorsan,
Yarın ölsen ne sana.
Sen yaşa bugün,
Sonra pişman olma!
Sen yaşa şimdi,
Öleceksen sonra.
Yaşamak, merak etme ile başlar!
Çocukları düşünün; ne kadar meraklı ve canlıdırlar. Merak zaman içinde çocuk büyüdükçe kaybolur. Ona öğretilen bilgilerin doğru olduğunu kabul etmesini ister herkes. Yoksa bu toplumda düzgün bir yeri olmayacağı söylenir. Zaman içinde büyüyen bu çocuk merak etmeyen, toplumun kurallarına göre yaşayan bir robota dönüşür. Aslında toplum düzeni için hayatını, tüm canlılığını, merakını feda etmiştir farkına varmadan. Onu tekrar bulması ve yaşama dönmesi çok zordur ama imkansız değildir. Her şey bir düşünce ile başlar ve değişebilir. “İmkansız diye bir şey yok. Ben bilmiyorum. Deneyimleyerek öğrenmek, yaşamak istiyorum” der. Bu kadar basit aslında! Bunu sürekli söyledikten sonra gerisine engel olamazsınız. Ancak hayatınızın değişeceğine, eskisi gibi bir düzende olamayacağınıza da emin olun! Bu kötü değil , güzel bir şeydir. Aslında gerçekte var olmayan hayatınız artık gerçek bir hayata dönüşmeye başlayacaktır.
Bu hayatı yaşarken bizimde amacımız bilinmeyene ulaşmak yani bilgeliğe ulaşmak olmalı. Tüm insanlık aslında bunun için uğraşıyor. Bunu da en çok yapabilenler kısıtlardan kurtulmuş ve esnek bir düşünce yapısına sahip olanlar. Bilim adamlarına dikkat ederseniz bir şeyi imkansız olarak görmezler ve hata yapmaktan korkmazlar. Her hatada başarı için işe yaramayan bir şey keşfetmiş olurlar. Bu yüzden sürekli odaklanıp denerler ve öğrenirler. Bilgiye aç, hedefe odaklanmış şekilde yaşarlar. Sonuca ulaşana dek pes etmezler. Aslında dikkat ederseniz birazda çocuk gibidirler.
Düşünceler zihnimizde nasıl beliriyor olabilir? Biz bir şeyin mümkün olduğuna inandığımızda ortaya çıkmaya başlıyor. Bilmek istemek, bunu talep etmek çok güzel bir başlangıç. Merakınız olmayan bir konuda aklınıza bir fikir geldiği oldu mu? Ancak meraklı olduğunuz konularda hem farkındalığınız artıyor hem de düşünceleri oluşturan araştırmalarınız ve tesadüf gibi görünen ilginç karşılaşmalar artıyor. Aslında tesadüf diye bir şey yok burada siz hazırlıyorsunuz bu durumu. Daha sonra bu düşünceler, deneyim yaşar ve doğrularsanız gerçek bilgileye dönüşüyor ve daha fazlası için bitmek bilmeyen bir arayışa giriyorsunuz.
Aslında hepimizin amacı bu; bilgelik yolunda ilerlemek. Bir konuda bir doyum oluştuğunda başka bir konuya geçiyoruz. Bir konuda uzmanlaşmak istersek sonuna kadar gidebiliyoruz. Kendi seçimlerimiz ile bilinmeyen kapıları zorluyoruz. Peki neden? Her şeyi bilinir kılmak istiyoruz. O halde düşüncelerin oluşmasına izin vermemiz gerekiyor. Nasıl olacağını da anlattım aslında. İlk olarak merak etmek, ikinci olarak ise her şeyin mümkün olabileceğine inanmak. Bu sayede başlıyor serüven. Bir şeyin olamayacağını düşünüyorsanız o yola zaten girmezsiniz. Deneyimlenmeden kabul edilmiş, size ait olmayan katı inançlar, sabit fikirler, dogmalar merakınızı baskılar, yok eder. Tüm sınırlamaları bir kenara bırakıp , hatta mümkünse çöpe atıp sıfırdan başlamak en doğrusudur. Bir yeri boşaltmadan oraya başka bir şey inşa edemezsiniz. Bir şeyin mümkün olabileceğine inanıp merakınız ile o yola girer ve deneyimlemeye başlarsanız, o yolda bir sürü önceden öğrenmediğiniz size ait olan bilgiler edinirsiniz. Bilgi daha fazla bilgiyi merak etmeyi tetikler. Merak etmeden, hayatı yaşamadan, deneyimlemeden oturduğunuz yerde düşünerek bilgiye ulaşamazsınız. Denemeler yapmanız, düşünceyi, öğrendiklerinizi bilgiye dönüştürmek için uygulamalar yapmanız, deneyimler yaşamanız gerekir.
Hayatı yaşayarak öğreniyoruz ve sürekli bir ilerleme halindeyiz. Çok yaşayan ve deneyimleyen insanlar bu yüzden daha bilge oluyor. Kitap okumak, belgesel izlemek tabiki güzel ve önemli şeyler ama yaşamadan yaşanmış bilgiyi, öğretiyi almak size sadece bir fikir katıyor. Başkalarına ait deneyimleri, düşünceleri okumuş, görmüş oluyorsunuz. Bir bilginin gerçek olabilmesi için sadece size ait olması gerekir. Aksi halde başkasına ait bu bilgi ile konuşur, sohbet eder ancak daha ileri gidemezsiniz. Birgün başka biri aksi bir fikir ortaya attığında ve size o an mantıklı gelirse ona da inanabilirsiniz. Kendi deneyimlerinizden, uygulamalarınızdan elde edilen bilgiler kolay kolay sarsılmaz gerçekler haline dönüşür.
Kendi bilgi seviyenizi arttırmak için sınırsız düşünün, önyargıları bir kenara bırakın ve ilerlemek istediğiniz yolda çok meraklı olun. Öğrenmeyi ve o konuda her şeyi bilmeyi talep edin. Deneyimleyin, uygulayın ve sonraki bilinmeyene geçin. Bilgelik bu şekilde kazanılır ve perçinlenir. Hangi konuda bilgili olacağınıza neyi merak ettiğinizi düşünerek başlayabilirsiniz. Bu size büyük bir çalışma, araştırma ve ardından bu konuda deneyim yaşayabilmek için güç verecek.
Bir konuda çok meraklı ve takıntılı hale gelmek sizi diğer konularda başarısız gibi gösterebilir. Bu çok normaldir. Aşırı odaklanma sayesinde diğer her şeyi bir kenara bırakabilirsiniz. İşin içinden bilgi ile çıktığınızda rahatlarsınız. Azim ve çabalama sonucu başarı, bilgi elde eden insanlarda bu çok görülür. Etrafınızdakiler size inanmayabilir. Bunu da önemsemeden devam etmelisiniz. Başarısızlık diye bir şeyin olmadığını ve her sonuçtan bir bilgi elde ettiğinizi, öğrendiğinizi düşünerek devam edin ve merak ettiğiniz konuyu bilinir hale getirin. Bu konuyu merak etmiş olmanız zaten onu öğrenmeye ihtiyacınız olduğunu gösterir. Bundan kaçtıkça veya sabit fikirlerinizden kurtulamadıkça merak etmez hale gelirsiniz. Bu yaşamayı anlamsızlaştıran en kötü şeydir. Merak ettiklerinizden kim ne derse desin kaçmayın. Tam içine dalın, öğrenin ve bir sonraki merak duyduğunuz konuya geçin. İçinizden gelen bu isteklere sırtınızı dönmeyin. Bu içinizden, ruhunuzdan gelen istekler sizin gelişim için ihtiyaç duyduklarınız. Çocuklar gibi açık fikirli olun, onlar gibi merak edin, onlar gibi bir şeyi öğrenmeye ve denemeye aşırı istekli olun. Bunu yaparken de onlar gibi eğlenin! Hayatı o zaman gerçekten yaşıyor olacaksınız!
Başkasının gerçeği ile kendini bulamazsın!
Başkalarına doğru gelenler senin için doğru olmayabilir. Bana göre iyi olan size göre kötü olabilir. Kendi gerçeklerimizi deneyimledikçe kendimiz yaratırız. Gerçekler bu kadar farklı ise buna takılmak ve gerçeği başka yerlerde aramak yerine sadece kendin ol ve hayatı güzel yaşa. Kendi gerçeklerin ortaya çıkmaya başlayacak. Onları sen oluşturmuş olacaksın. Kendin öğrenmeden , deneyimlemeden inandığın şeyler seni tutsak eder. Tüm varlığını o inanca teslim olur. Bir şeye inanma ihtiyacı duyuyorsan, kendi özgür iraden, hislerin ve öğrenme yeteneğin olduğuna inan ve kendin hissederek, yaşayarak öğren. Varoluş amacımız sadece yaşamak ve kendimiz olmak. Doğaya bakarsan bunu daha iyi anlarsın. Her canlı kendi varoluş hali içinde saf ve kendini gerçekleştirmektedir. Hayvanlar anda yaşar , ağaçlar yapraklarını döker sonbaharda ve baharda tekrar canlanırlar. Biz doğadan çok ayrıldık ve kendimizi kaybettik. Kendimiz olmayı bıraktık. Kendi potansiyelimizi, gücümüzü, hislerimizi ve düşüncelerimizi kullanmadan başkasının gerçeklerini kabul edip yaşamaya başladık. Böyle yaptığımızda kendi gerçeğimizi bulmamız sizce bu mümkün olabilir mi?