Zaman illüzyonu

Zaman bir illüzyondur ve siz zamanı kabul ettiğinizde gelecek için yaşamaya ve anı kaybetmeye başlarsınız. Sizi zamanı bilmediğiniz ve ışık almayan bir odaya koysalar ne zaman uykunuz gelse o zaman uyur ve ne zaman acıksanız o zaman yemek yerdiniz. Zaman insanlar tarafından bir düzen için belirlenmiş ve aslında gerçekte olmayan bir şeydir. Sadece şu an vardır. Geçmiş bitmiş ve gelecek yaşanmamış olduğundan sadece şu an vardır. Oysa zaman sayesinde biz bir şeyleri bekleriz ve sürekli programlanırız. Yaşlanmayı bekler hale geliriz bir süre sonra ve yaşlanırız. Gelecek için endişe eder ve yaşlanırız. Geçmiş için üzülür ve hastalanırız. Geçmişte yaşanan her şey sadece şu anki sizi oluşturmuştur ve artık yoktur. Şu anki siz en iyi halinizdir. Sadece siz değil şu anda bulunan her şey en iyi halindedir. Güneşin, ayın, denizin, dağların bir zamanı var mı bir düşünün. Her şey aslında evrende bir döngü ve değişim halindedir. 

Zamansız olun! Zamansız olmak gün içinde verdiğiniz randevular ya da işinizi aksatmak değil elbette. Katı ve uzun vadeli planlar yapmamak. Zamanı dayalı olan belli kalıpların içine girmemek. Biraz anı yaşayabilmekten bahsediyorum.

Zamansız olduğunuzda ve anı yaşadığınızda yaşlanmayı yavaşlatmak ve hatta durdurmak elinizde. Takvimleri bir kenara bırakın ve artık gelecek ay, yıl şunu yapacağım hedefleri koymayın. Hedefler gerçekleşmediğinde bunu başarızlık olarak adlandırır ve kendinizi yıpratırsınız. Başarısızlık diye bir şey yoktur sadece deneyim ve gelişim vardır. Program yapmak kötü değil elbette ama bunlar katı programlar, hatta takıntılı hedefler olmasın. Biraz akışa bırakın kendinizi. Zaten en büyük hayal kırıklığı ve üzüntülerimiz koyduğumuz katı hedeflerin, beklentilerin gerçekleşmemesinden kaynaklanmıyor mu? Bir beklenti içinde olmamaya ve olanı kabul etmeye çalışın. Herkesi ve her şeyi de doğasını gerçekleştirdiği için kabul edin. Siz nasıl iyi ve kötü şeyler yaparak bu ana geldiyseniz başkaları da aynı şekilde yaparak gelişim göstereceklerdir. Yargılamadan olana izin verin.

Sabırlı olun! Sabırlı olmak bir şey için beklemek değil istekleriniz konusunda zamansız olmaktır. Sabırla güzel deneyimler yaşamayı ve daha çok mutlu ve sağlıklı olmayı dileyin. Herşeyden önce de kendinizi severek işe başlayın. Her şeyin başladığı nokta burası. Önce kendinizi sevin ve iyileştirin sonra anı yaşayarak mutlu ve sevinç içinde olun. Göreceksiniz bu sayede zaman illüzyonundan kurtulacak ve hızla değişeceksiniz.


Bilinç Haritası

Evrende her canlının ve nesnenin bir enerjisi ve frekansı vardır. Bu frekans yani titreşim seviyesi o canlı veya nesnenin ne seviyede olduğunu da ayrıca gösterir. Bizler de aynı diğer canlılar ve nesneler gibi bir titreşim frekansına sahibiz. Bu frekans yükseldikçe bilinç seviyemiz, sağlığımız ve enerji seviyemiz artacak ve daha kaliteli bir yaşam sürme şansı elde edeceğiz. Çevremize olan katkımız da bu oranda artacaktır. 

Dr. David Hawkins, 30 yıla yakın süren araştırma ve deneylerden sonra insanları frekans seviyelerine göre 17 düzeyde haritalamayı başarmıştır. Power vs. Force(Güce karşı Kuvvet) kitabında tüm araştırmasını,izlediği yöntemleri anlatmış ve kitap bu konuda bir ilham kaynağı haline gelmiştir. Hatta kitabı sadece okuyanların frekanslarında yükselme meydana gelmiş olması kitabın da yüksek bir frekansı olduğunu göstermektedir. Nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi bilmiyorsak ve elimizde bir harita yok ise o zaman kaybolabiliriz. Bize sağladığı bu harita, nerede olduğumuzu tespit etmek ve frekansımızı yükselterek nereye gidebileceğimizi görmek için bize çok iyi rehberlik edecektir. Bu haritada bulunan değerler frekans değerleri değil ona paralel olarak geliştirilen frekans gücünün logaritmasına göre tanımlanmış kalibrasyon değerleridir. Logaritmik artış demek 200 ile 201 değeri arasında 10 kat seviye farkı var demektir. Kritik olan orta nokta 200 kalibrasyon değeridir. Bu kalibrasyon değerleri binlerce farklı duygu halindeki, farklı mekan ve zamanlarda bulunan, farklı din ve ırk içeren gruplarda yapılan çalışmalar sonucu doğrulanmış değerlerdir.

Seviyeler arası sıçrama yapmak zor olsada kişi 200 altındaki çekici alanların yarattığı güçten kurtulup bilinçli olarak hayata karşı samimi, nazik ve bağışlayıcı bir yaklaşım tercih eder ve başkalarına karşılıksız  iyilikte bulunmak, kapsayıcı sevgi içinde bulunma asıl hedefi olursa bu durumda yüksek düzeylere geçiş yapılabilir. Hayat enerjini zayıflatan herşeyden kaçınıp (utanç, suçluluk, kafa karışıklığı, korku, nefret, gurur, çaresizlik, yalan), enerjimizi arttıran (gerçek, cesaret, kabul, akıl, sevgi, güzellik, sevinç, huzur) eylemleri ve duyguları açığa çıkarmak ve yaşamaya başlamak bu seviyelerde yükselmemize olanak sağlar. Bu tabiki söylendiği kadar kolay olmayıp oldukça zor ama imkansız da değildir. Bir insan hayatı boyunca hiç ilerleme sağlayamayabilirken herhangi biri yaşadığı bir olay veya farkettiği bazı durumlar sayesinde bilinçli bir şekilde üst seviyelere kendini çıkarabilir. Alkol veya uyuşturucular kişileri geçici olarak 350-600 seviyeleri arasına çıkarabilir. Genelde bağımlı olunan şey bu duygu halidir. Aslında kişi kendi imajını bu uyarıcılar ile geçici olarak ortadan kaldırarak gerçek benliği olan keyifli, huzurlu ve tatmin edici olan hali yaşar ve buna bağımlı hale gelir. Daha düşük ego ile o kadar özdeşleşmiş durumdadır ki yaşanan durumun farkına varmaz. Kısa süre içinde bulunduğu ego hali bu derinde sürekli varolan sevinç ve huzur duygularının üstünü kapatır. Manevi çaba ile elde edilen yüksek seviye yerine suni yollarla elde edilen durum tercih edilirse  hem birey hem çevresi için eninde sonunda olumsuz sonuçlar ortaya çıkacaktır. Kişisel ve ruhsal gelişim çalışmaları, sağlıklı beslenme, yoga, meditasyon, aroma terapi gibi bazı çalışmalar sayesinde frekansımızı ve enerjimizi yükseltme çalışmaları yapabiliriz. Enerjimizi ve frekansımızı nasıl yükseltebileceğimiz konusunda daha detaylı paylaşımlar yapacağım. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, içinde bulunulan duygu hali ve bu duygu haline sebep olan altta yatan sorunlar çözülmedikçe eski duruma dönme olasılığımız çok yüksektir. Bu yüzden bu harita nerede olduğumuz ve nasıl ilerleyebileceğimiz konusunda bizlere yol gösterici olacaktır. 

Bilinç Haritası

Tanrı GörüşüHayat GörüşüDüzey KalibrasyonDuyguSüreç
BenlikOlmakAydınlanma700-1000TarifsizSaf bilinç
TamlıkKusursuzHuzur600MutlulukAydınlanma
BirEksiksizSevinç540DinginlikDeğişim/Tecelli
Sevenİyi huyluSevgi500Saygı/HürmetEsinlenme/ Vahiy
BilgeAnlamlıMantık/Akıl400AnlayışSoyutluk
MerhametliUyumluKabul350BağışlamaAşma
İlham verenUmutluİstekli310OptimistNiyet
İmkan verenDoyurucuTarafsız250GüvenBırakma
İzin verenYapılabilirCesaret200OlumlamaGüç kazanma
KayıtsızTalepkarGurur175KüçümsemeŞişirme
İntikamcıDüşmancaÖfke150NefretSaldırganlık
ReddetmeHayal kırıklığıİhtiras125MuhtaçKölelik
CezalandırıcıKorkunçKorku100AnksiyeteVazgeçme
KibirliTrajikKeder75PişmanlıkUmutsuzluk
KınayanUmutsuzHissiz50ÇaresizHareketsiz
KindarŞeytaniSuçluluk30SuçlamaYıkım
HorgörenZavallıUtanç20AşağılanmaYok oluş

Bana şahit olur musun?

Biliyorsunuz insan olarak sosyal varlıklarız. Çoğumuz bundan dolayı yaşadığımız hayatı paylaşmak ve başarılarımıza, üzüntülerimize, sevinçlerimize şahit olunsun isteriz. Bu sayede var olduğumuzu düşünür ve bu yoksa kendimizi yalnız ve kötü hissetmeye başlarız. Düşünsenize etrafınızda kimse yok ve siz o zaman ne yapardınız? Yaşamak ister miydiniz? Aslında bu soruya çoğu kişi hayır der ama cevap evet olmalı. Neden mi? Bir varlık olmak zaten sizi değerli ve var kılıyor ise bu kimseye veya hiçbir nesneye ihtiyacınız olmadığının bir kanıtı değil mi? Bizler eşimize, çocuklarımıza, anne ve babamıza, topluma kendimizi kabul ettirmeye ve göstermeye çalışıyor ve bunun için çok çaba harcıyor ve sonunda da gösteremezsek çok mutsuz oluyoruz. Hep bir kabullenilme ihtiyacı sizce nereden geliyor? Bu aslında hep var olduğunuzu hissetme ihtiyacınızdan kaynaklanıyor. Çünkü buna ihtiyacınız var. Oysa siz zaten varsınız ve tahmin ettiğinizden çok daha değerlisiniz. 

Birine ihtiyaç duymak gibi, paraya veya bir nesneye ihtiyaç duymak da benzer bir saplantılı hal yaratıyor. Bir şeye çok takıntılı olmak size zarar veriyor ve yıpratıyor. Ama bazen bunlar gerekli çünkü elde ettiğinizde çok da önemli olmadığını anlıyorsunuz. Çok ünlü bazı insanlar bunları anlayıp bu yüzden farklı bir yolculuğa çıkıyor ve kendini bulma arayışına giriyor. Fakir olan kişi ne yapar? Ekmeğinin peşinde koşar değil mi? Koşması da gerekir. Kazanması ve anlaması gerekir neyin ne kadar önemli olduğunu. Ancak bazı çok zengin olmayan veya zor geçinen insanlar arasında da paraya tok olanlar vardır. Onlar için para çok önemli değildir. Belki de paraya çok önem vermemeleri daha önce yaşadıkları ve içlerinde bildikleri, öğrendikleri birşeydir. 

Aynı birine ihtiyaç duymak gibi nesnelere de ihtiyaç duymak bizi tamamlayacağı duygusundan kaynaklanır. Var olmak ve değerli olmak için ne bir onaya, ne bir şahide, ne de bir nesneye ihtiyaç vardır. Para ile kendini değerli hissedenler sadece bir yanılsama içindedir. Para için etrafında dolaşanlar para olmadığında anında kaybolur. Sizi yücelten insanlarda sizi anında yerin dibine sokabilir. Ne biri ile ne de bir nesne ile yücelmezsek ya da var olmazsak onlar gittiğinde ya da olmadığında da üzülmez ve yok olmuş gibi düşünmeyiz.  Kendini bilmek işte böyle başlar. Siz kendi değerinizi, hiçbirşeye sahip olmasanızda değerli olduğunuzu ve eşsiz olduğunuzu anladığınızda tam olarak anlamış olursunuz. Lütfen bunu uzun uzun düşünün. Nelere ihtiyaç duyuyorsanız onlar sizi tamamlıyor sanıyorsunuz. Bu aslında tamamlayan şey sizin için bir eksiklik ve yoksunluk. Buna neden gerek var değerli olmak için düşünün lütfen. Para mı? Eş mi? Aşk mı? Hepsi aslında sizi iyi hissettiriyor veya hissettirecek diye düşünüyorsunuz. Ama geçici olduğunu ya çok kayıp yaşayıp dibe vurduğunuzda ya da çok fazla sahip olduğunda anlamaya başlıyorsunuz. Bunlar nelere çok bağlandığınızı anlamanız için gerekli. Bu yüzden bu hayatı yaşıyor ve mümkün olduğunca deneyim elde etmeye çalışıyoruz. Hep aynı şeyleri yaptığınız bir gün bu yüzden boşa geçen bir gün. Çünkü bir şey öğrenmediniz. Çünkü hala anlamadınız. Hala sizi tamamladığını sandığınız şeylere tutunduğunuz anlamına geliyor. 

Tüm bunları gözlemlemeye başlayın. Neyi çok istiyorsunuz? Bu durumda ona var olmak için çok ihtiyacınız var. Aşmanız ve çalışmanız gereken konu orası. Onu bulmadan yapamıyor musunuz? Öyle ise bir deneyim ile onu bulun ve yaşayıp aşın. Herşeyi aştığınızda ise geriye sadece siz kalacaksınız. Ne bir şahit ne de bir nesneye ihtiyaç olmadan mutlu biri olacak ve huzur , enerji ve sevgi ile dolacaksınız. 


Yaşam enerjisi

Hepimiz içimizde bulunan yaşam enerjimizi yükseltmek zorundayız. Yoksa yavaş yavaş tükeniyoruz.

Kendini kabul ettirmek, beğendirmek, topluma göre doğru olanları yapmak enerjinizin bir kısmını alır götürür. Egonuza göre yaşamak yaşam enerjinizi yavaş yavaş yok eder. Hiç içinizden geldiği gibi yaşadığınız anlar oldu mu? Ne giydiğinin, nasıl göründüğünün, ne yaptığının önemi olmayan o anlarda ne kadar huzurlu ve enerji dolu olunur. Kendimize bakmak, ilgilenmek bu enerjiyi götürmez, bunu başkaları için yapmak bu enerjiyi götürür. Bunu kendiniz için yaparsanız tam tersi mutlu olur, enerjinizi korumuş olursunuz.

Enerjimizi azaltan bir diğer konuda hayata direnmektir. Zorlamak, direnmek çok büyük enerji gerektirir. Her şeyi olduğu gibi kabul ettiğinde bu enerjiyi harcamamış olursun. Fikirlerini ısrarla savunmak, karşısındakine kabul ettirmeye çalışmak da bir çeşit zorlamadır. Kendinizi kimseye ispat etmeye çalışmayın. Savunacak bir fikir olmayınca, kavga ve tartışma da olmaz. 

Sürekli gelecek planı yapmak, problemleri çözmeye çalışmak sizin enerjinizi azaltan ve sizi yoran eylemlerdir. Kaos ve belirsizlik içinde düzen kendini bulur ve problemler kendiliğinden çözülür. Siz problemleri çözer veya  çözdüğünüzü sanır sonra kendinize çözecek yeni problemler ararsınız. Aslında her şeyi rahat  ve oluruna bırakmak bazen en güzelidir. Tabiki belli bir amacımız , hedeflerimiz olacak. Bu amaç o kadar gönüllü olmalı ki zorlanmadan ve çok isteyerek çaba verilmeli. Bu sayede enerji bu gönüllükten ortaya çıkar ve sizden götürmez. Hatta enerji ile dolarsınız. 

Bazı insanlar ile birlikte olmak da senin enerjini tüketebilir. Bunu o insanla birlikte olduktan sonra durup bir düşün. Nasıl hissediyorsun? Bitkin ve yorgun mu? Yoksa huzurlu ve iyi mi? Buna göre anlayabilirsin enerjini tüketen insanları. Bu tip insanlar ile de mümkünse görüşmeyi bırakmalı veya az görüşmelisin.

Aynı şey mekanlar ve yerler içinde geçerlidir. Şehirde yaşamak genelde enerjimizi sürekli tüketen bir yaşam tarzı oluşturur. Bir şehirde herkesin içine düştüğü, hayatta kalma ve mücadele etme ortak bilinci vardır ve bundan etkilenirsin. Bazı insanlar belli zamanlarda bundan dolayı doğaya kaçışı arzular , tercih eder. Mümkün olduğunca doğada vakit geçirirsen o zaman doğanın enerjisi ile dolar, huzur bulursun. Bazı mekanlar ise sana kötü hissettiriyor ise gitmemek gerekir. Bunları aynı şekilde bir insandan uzaklaştıktan sonra ne hissettiğine baktığın gibi mekandan ayrıldıktan sonra da ne hissettiğine bakarak anlayabilirsin.

Mücadele etmek yerine hayatın akışı ile aynı doğrultuda yaşayıp, kendimizi kabul ettirmek yerine kendimizi kabul edersek o zaman her şey daha yolunda ve akışa uygun şekilde ilerleyecektir. 

Her zaman bir şeyler yapmak zorunda değiliz. Bazen sadece durup düşünmek, sessiz kalmak, enerjini toplamak en iyisidir. Olaylar karşısında sakin olmak, zamana bırakmak ve her olanı kabullenmek sizin enerjinizi korur ve yeri geldiğinde daha güçlü olmanızı sağlar. 

Hayatı yaşarken, hislerine ve duygularını dinleyip, sana enerji veren konulara eğilip, senden enerji alanlardan uzaklaşmak ile, enerjini korumuş, hatta yükseltmeye başlamış olursun. Enerjin yüksek olduğunda, daha çok mutlu olur, daha yavaş yaşlanırsın.  Hatta çok yüksek ise yaşlanmayı bile durdurabilirsin. Ruhumuzu, enerjimizi tükettiğimizden yaşlanıyoruz.


Yaşam Amacımız

Uzun yıllar yaşam amacımı aradım. Amacımın iyi ve mutlu bir yuva kurmak, iş hayatında başarılı olmak diye düşündüm hep. Başarılı oldum da sayılır.  Kime göre onu da bilmiyorum. Başarılı olmak nedir? O konuda da tek bir doğru yok. Mutlu bir yuva kurdum ve başarılı işler  yaptım sonuçta. İş hayatında her yöntemi denedim. Ancak hep içimde “Hayat bu olmamalı, çalışmak, eve gelmek, sabah tekrar işe gitmek.” Bir süre hayata iş ile odaklandım. Bir süre aile ile odaklandım hayata. Sonuçta şunu anladım. Başarı ve mutluluk hep bir şeylere bağlı ve o şeyler iyi gidiyorsa koşuluna bağlı oldu. Aslında hiçbirimiz başarısız değiliz. Hatta başarısızlık diye birşey yok. Sadece deneyim ve tecrübe kazanmak var. İşi kötü giden biri başarısız olmuyor tam tersi denemiş ve deneyim kazanmış oluyor. Evlenip boşanan biri, evlenmemiş birine göre çok daha şey yaşamış ve deneyim kazanmış oluyor. Hayatı yaşamak da bu değil mi? Sonuç olarak geldiğim noktada başarıyı aramayı bıraktım. Olaylara kötü veya iyi diye bakmak yerine deneyim olarak bakmayı seçtiğinizde bu hayattaki amacınızın yaşamak olduğunu anlıyorsunuz. Sıkılınca bir şeyden ve mutsuz hissedince, oradan alacağınız deneyimi almış olduğunuzu anlamalı ve başka deneyimlere yelken açmalısınız. Bırakmak, vazgeçmek ilk başta zor gelebilir. Hepimiz alışkanlıklarımız ile programlanmış , otomatik hareket eder şekilde yaşıyoruz. Bunu farkettiğiniz ve sıkıldığınız anda korkmadan farklı yollara gidebilmeyi öğrenmek bu işin en zor tarafı. Konfor alanı ve düşünce yapımız buna izin vermiyor. Ben bunu bırakırsam ne yaparım? Nasıl bir hayatım olur? gibi korkular hepimizde var maalesef. Korkmak bu açıdan yaşamaya engel. 

Korku, çok güçlü bir düşünce tarzıdır ve aklınızdan çıkmaz. Bu yüzden neden korkuyorsan seni bulma şansını arttırmış olursun. Örneğin parasız kalmaktan korkarsan maaşlı bir iş ararsın ve belki geçinirsin ama hayatını feda etmiş ve çok zengin olmadan yaşarsın. Hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmelisin. Sen çok güçlü ve özelsin bunu unutma  ve gerçekte kim olduğunu ne kadar sınırsız olabileceğini idrak etmeye çalış.  Bunu yaparsan da hiçbir şeyden korkmaya değmeyeceğini anlarsın. Gönüllü yapabileceğin işlere ve yaşam tarzına odaklan. Gönüllü yapılan işler çok güçlüdür. Sabah büyük bir yaşam enerjisi ile uyanır, gece geç saatlere kadar çalışırsın. Gönüllü yaşarsan bu sayede mutlu olacak ve karşına daha çok imkan çıkmaya başlayacak. O zaman çok deneyim kazanacak ve mutlu olacaksın. İyi bir hayat yaşamak ancak bu  şekilde mümkün olacak. Gönüllü yapabileceğin işleri nasıl mı bulursun? Yine hislere odaklanıp neyin mutlu ettiğine bakmalısın. Yol göstericimiz hep sevinç, mutluluk. Bunu aklından çıkarmazsan artık çok daha kolay karar veriyor olacaksın.  Denemelere ufak konular ile başlayabilirsin. Bir anda gidip işini bırak ve kafana göre yaşa demiyorum. Ufak konular ile başla. Seni nelerin mutlu ettiğini keşfet. Mutlu ve gönüllü olduğun seçimler yapmaya başladıkça zaman içinde kapıların nasıl açıldığı seni şaşırtacak ve ustalaşacaksın bu yöntemi uygulamakta. O zaman büyük kararlar kapıda olduğunda çok tereddüt etmeyeceksin. 

Hepimiz  yaşam amacımızı arıyoruz. Sen kendini keşfetmek ve tekamül için buradasın. Bu kısa hayatta amacımız sadece mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak olmalı. Bu sayede gelişebiliriz ve ilerleyebiliriz. Aynı noktaya saplanmak ve seni mutlu etmeyen zorla yaptığın şeyler ile bu mümkün değil. Bu kadar basit aslında amacımız. Mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak.


Yol Ayrımı

Yol ikiye ayrılıyor ve nereye gideceğini bilmiyorsan hissedene kadar bekle! Karar vermek zorunda değilsin. Seçim yapmak için gideceğin yolda mutlu olacağını hissetmen gerekir. Sana sevinç , mutluluk vermeyen her şeyden kurtulman, geride bırakman gerekir. Yola devam etmeli ve tüm yol ayrımlarında karar vermek için mutluluk ve sevinç aramalısın.

Karar aşamasında hislerini dinlemen bu açıdan çok önemlidir. Hislerin ruhundan gelen ve senin için doğru olanı ifade eden duygulardır. Bu hisleri dinlemeden sadece aklın ile karar verdiğinde belki o an için ya da toplum için, başkaları için doğru olanı yapmış olabilirsin. Ancak sonunda mutlu olamazsın ve kendini tüketmeye başlarsın. İnsanı bitiren ve yaşam enerjisini yok eden şey bu verdiğimiz kararlarda başkasını mutlu edecek şekilde kararlar almamızdır.

Unutma! Nerede mutlu oluyorsan doğru yol orasıdır.