Yaşamak, merak etme ile başlar!

Çocukları düşünün; ne kadar meraklı ve canlıdırlar. Merak zaman içinde çocuk büyüdükçe kaybolur. Ona öğretilen bilgilerin doğru olduğunu kabul etmesini ister herkes. Yoksa bu toplumda düzgün bir yeri olmayacağı söylenir. Zaman içinde büyüyen bu çocuk merak etmeyen, toplumun kurallarına göre yaşayan bir robota dönüşür. Aslında toplum düzeni için hayatını, tüm canlılığını, merakını feda etmiştir farkına varmadan. Onu tekrar bulması ve yaşama dönmesi çok zordur ama imkansız değildir. Her şey bir düşünce ile başlar ve değişebilir. “İmkansız diye bir şey yok. Ben bilmiyorum. Deneyimleyerek öğrenmek, yaşamak istiyorum” der. Bu kadar basit aslında! Bunu sürekli söyledikten sonra gerisine engel olamazsınız. Ancak hayatınızın değişeceğine, eskisi gibi bir düzende olamayacağınıza da emin olun! Bu kötü değil , güzel bir şeydir. Aslında gerçekte var olmayan  hayatınız artık gerçek bir hayata dönüşmeye başlayacaktır.

Bu hayatı yaşarken bizimde amacımız bilinmeyene ulaşmak yani bilgeliğe ulaşmak olmalı. Tüm insanlık aslında bunun için uğraşıyor. Bunu da en çok yapabilenler kısıtlardan kurtulmuş ve esnek bir düşünce yapısına sahip olanlar. Bilim adamlarına dikkat ederseniz bir şeyi imkansız olarak görmezler ve hata yapmaktan korkmazlar. Her hatada başarı için işe yaramayan bir şey keşfetmiş olurlar. Bu yüzden sürekli odaklanıp denerler ve öğrenirler. Bilgiye aç, hedefe odaklanmış şekilde yaşarlar. Sonuca ulaşana dek pes etmezler. Aslında dikkat ederseniz birazda çocuk gibidirler.  

Düşünceler zihnimizde nasıl beliriyor olabilir? Biz bir şeyin mümkün olduğuna inandığımızda ortaya çıkmaya  başlıyor. Bilmek istemek, bunu talep etmek çok güzel bir başlangıç. Merakınız olmayan  bir konuda aklınıza bir fikir geldiği oldu mu? Ancak meraklı olduğunuz konularda hem farkındalığınız artıyor hem de düşünceleri oluşturan araştırmalarınız ve tesadüf gibi görünen ilginç karşılaşmalar artıyor. Aslında tesadüf diye bir şey yok burada siz hazırlıyorsunuz bu durumu. Daha sonra bu düşünceler, deneyim yaşar ve doğrularsanız gerçek bilgileye dönüşüyor  ve daha fazlası için bitmek bilmeyen bir arayışa giriyorsunuz.

Aslında hepimizin amacı bu; bilgelik yolunda ilerlemek. Bir konuda bir doyum oluştuğunda başka bir konuya geçiyoruz. Bir konuda uzmanlaşmak istersek sonuna kadar gidebiliyoruz. Kendi seçimlerimiz ile bilinmeyen kapıları zorluyoruz. Peki neden? Her şeyi bilinir kılmak istiyoruz. O halde düşüncelerin oluşmasına izin vermemiz  gerekiyor. Nasıl olacağını da anlattım aslında. İlk olarak merak etmek, ikinci olarak ise her şeyin mümkün olabileceğine inanmak. Bu sayede başlıyor serüven. Bir şeyin olamayacağını düşünüyorsanız o yola zaten girmezsiniz. Deneyimlenmeden kabul edilmiş, size ait olmayan katı inançlar, sabit fikirler, dogmalar merakınızı baskılar, yok eder. Tüm sınırlamaları bir kenara bırakıp , hatta mümkünse çöpe atıp sıfırdan başlamak en doğrusudur. Bir yeri boşaltmadan oraya başka bir şey inşa edemezsiniz. Bir şeyin mümkün olabileceğine inanıp merakınız ile o yola girer ve deneyimlemeye başlarsanız,  o yolda bir sürü önceden öğrenmediğiniz size ait olan bilgiler edinirsiniz. Bilgi daha fazla bilgiyi merak etmeyi tetikler.  Merak etmeden, hayatı yaşamadan, deneyimlemeden oturduğunuz yerde düşünerek bilgiye ulaşamazsınız. Denemeler yapmanız, düşünceyi, öğrendiklerinizi bilgiye dönüştürmek için uygulamalar yapmanız, deneyimler yaşamanız gerekir. 

Hayatı yaşayarak öğreniyoruz ve sürekli bir ilerleme halindeyiz. Çok yaşayan ve deneyimleyen insanlar bu yüzden daha bilge oluyor. Kitap okumak, belgesel izlemek tabiki güzel ve önemli şeyler ama yaşamadan yaşanmış bilgiyi, öğretiyi almak size sadece bir fikir katıyor. Başkalarına ait deneyimleri, düşünceleri okumuş, görmüş oluyorsunuz. Bir bilginin gerçek olabilmesi için sadece size ait olması gerekir. Aksi halde başkasına ait bu bilgi ile konuşur, sohbet eder ancak daha ileri gidemezsiniz. Birgün başka biri aksi bir fikir ortaya attığında ve size o an mantıklı gelirse ona da inanabilirsiniz. Kendi deneyimlerinizden, uygulamalarınızdan elde edilen bilgiler kolay kolay sarsılmaz gerçekler haline dönüşür. 

Kendi bilgi seviyenizi arttırmak için sınırsız düşünün, önyargıları bir kenara bırakın ve ilerlemek istediğiniz yolda çok meraklı olun. Öğrenmeyi ve o konuda her şeyi bilmeyi talep edin. Deneyimleyin, uygulayın ve sonraki bilinmeyene geçin. Bilgelik bu şekilde kazanılır ve perçinlenir. Hangi konuda bilgili olacağınıza neyi merak ettiğinizi düşünerek başlayabilirsiniz.  Bu size büyük bir çalışma, araştırma ve ardından bu konuda deneyim yaşayabilmek için güç verecek. 

Bir  konuda çok meraklı ve takıntılı hale gelmek sizi diğer konularda başarısız gibi gösterebilir. Bu çok normaldir. Aşırı odaklanma sayesinde diğer her şeyi bir kenara bırakabilirsiniz. İşin içinden bilgi ile çıktığınızda rahatlarsınız. Azim ve çabalama sonucu başarı, bilgi elde eden insanlarda bu çok görülür. Etrafınızdakiler size inanmayabilir. Bunu da önemsemeden devam etmelisiniz. Başarısızlık diye bir şeyin olmadığını ve her sonuçtan bir bilgi elde ettiğinizi, öğrendiğinizi düşünerek devam edin ve merak ettiğiniz konuyu bilinir hale getirin. Bu konuyu merak etmiş olmanız zaten onu öğrenmeye ihtiyacınız olduğunu gösterir. Bundan kaçtıkça veya sabit fikirlerinizden kurtulamadıkça merak etmez hale gelirsiniz. Bu yaşamayı anlamsızlaştıran en kötü şeydir. Merak ettiklerinizden kim ne derse desin kaçmayın. Tam içine dalın, öğrenin ve bir sonraki merak duyduğunuz konuya geçin. İçinizden gelen bu isteklere sırtınızı dönmeyin. Bu içinizden, ruhunuzdan gelen istekler sizin gelişim için  ihtiyaç duyduklarınız. Çocuklar gibi açık fikirli olun, onlar gibi merak edin, onlar gibi bir şeyi öğrenmeye ve denemeye aşırı istekli olun. Bunu yaparken de onlar gibi eğlenin! Hayatı o zaman gerçekten yaşıyor olacaksınız!


Sahipsin

Şüphe duymadan ne istiyorsan ona zaten sahip olduğunu düşün ve hisset! Bunu devam ettir. En ufak tereddüte düşme! Sahipmişsin gibi yaşa!

Bu hisler sana bazı duygular yaşatacak ve bu duygular hayatına yön verecek. Bu doğrultuda olduğun sürece benzer frekanstaki herşeyi hayatına çekebilirsin!

Şüphe ve korku bu düşünce tarzının en büyük engelleyicisidir.

Bunu yaparken en büyük hatam kendimden şüphe duymak oldu.

Hep kafamızın içindeki ördüğümüz duvarlar ve kısıtlamalar yüzünden kendi kendimizi baltalıyor ve engeller yaratıyoruz.

Korku ise sizi korktuğunuz şeye daha çok çekiyor ve çelişkiler yaratıyor. Kendinize lütfen çok güvenin! 🙏



Başkasının gerçeği ile kendini bulamazsın!

Başkalarına doğru gelenler senin için doğru olmayabilir. Bana göre iyi olan size göre kötü olabilir. Kendi  gerçeklerimizi deneyimledikçe kendimiz yaratırız. Gerçekler bu kadar farklı ise buna takılmak ve gerçeği başka yerlerde aramak yerine sadece kendin ol ve hayatı güzel yaşa. Kendi gerçeklerin ortaya çıkmaya başlayacak. Onları sen oluşturmuş olacaksın. Kendin öğrenmeden , deneyimlemeden inandığın şeyler seni tutsak eder. Tüm varlığını o inanca teslim olur. Bir şeye inanma ihtiyacı duyuyorsan, kendi özgür iraden, hislerin ve öğrenme yeteneğin olduğuna inan ve kendin hissederek, yaşayarak öğren. Varoluş amacımız sadece yaşamak ve kendimiz olmak. Doğaya bakarsan bunu daha iyi anlarsın. Her canlı kendi varoluş hali içinde saf ve kendini gerçekleştirmektedir. Hayvanlar anda yaşar , ağaçlar yapraklarını döker sonbaharda ve baharda tekrar canlanırlar. Biz doğadan çok ayrıldık ve kendimizi kaybettik. Kendimiz olmayı bıraktık. Kendi potansiyelimizi, gücümüzü, hislerimizi ve düşüncelerimizi kullanmadan başkasının gerçeklerini kabul edip yaşamaya başladık. Böyle yaptığımızda kendi gerçeğimizi bulmamız sizce bu mümkün olabilir mi? 


Yardım ederken kötülük yapma!

Çoğu zaman kendimiz sorumlu hissedip sevdiklerimize, çevremizdekilere yardım ederiz. Hiç düşünmeyiz doğru mu yapıyoruz yanlış mı yapıyoruz. Yardımın neresi kötü veya yanlış olabilir ki?  

Yardım etmek her durumda doğru birşey ise, bu insanlar bazen size neden kötü hisler beslemeye başlar ya da yardımınızın bir anlamı, kıymeti olmaz.

Bu neden böyledir? Öncelikle konuyu anlamak için en temel noktayı anlamamız gerekiyor. Kendi çocuklarımız dahil, tüm insanlar bir amaç ve kendi kişisel gelişimleri için buradalar. Yaşamaları gereken bir hayat ve öğrenmeleri gereken dersler, aşmaları gereken zorluklar var. Ruhları bunu biliyor ve bu zorluklara ihtiyaç duyuyor. Siz, birine, o istemeden yardım ettiğinizde ona aslında iyilik değil kötülük yapmış oluyorsunuz. Onun gelişimine, çekmesi gereken acılara, öğrenmesi gereken derslere engel olmuş oluyorsunuz. Belkide ruhu bu yüzden öfkeleniyor ve kin duyuyor size. İlk başta size teşekkür ediyor belki, ama sonra? Sonrasında bir kızgınlık, bir öfke, ve ya da sizden uzaklaşan birini buluyorsunuz karşınızda ve şaşırıyorsunuz. Yine ben bunu hak etmedim diyorsunuz kendi kendinize. Maalesef, bu kişi, anneniz, babanız, kardeşiniz de olsa, en yakın dostunuz da olsa, o istemeden yardım etmekle büyük hata yaptınız. Kıymeti bilinmediği gibi size karşı bir nefret, öfke bile görebilirsiniz. Anlam bile veremeyebilirsiniz olup bitene. Anlam veremediğiniz bu  durum uzun yıllar devam edebilir ve sonuçta düzelmeyecek bir öfke ve kine dönüşebilir. Bu genelde aile bireylerinde, kardeşler arasında sık görülür. Büyük kardeş küçük kardeşe hep yardım etmek ister o istemeden. Seneler sonra bakar ki hiç hoş görülmediği, saygı duyulmadığı gibi aynı zamanda nefret ediliyor kendisinden. 

Artık sebebi anladığınıza göre herkesin kendi gelişimi için seçim yapmasına izin vermemiz  gerektiğini anlamışsınızdır. Buna çocuklarımız da dahil. Biz herşeyi önlerine hazır koyduğumuzda nasıl gelişemiyorlar ise, yetişkin insanlar da aynı şekildedir. Bırakın ruhun neyi öğrenmeye ihtiyacı var ise onu yaşasın ve öğrensin. Yaşamasına ve kendisi olmasına, kendi yardım talebini istemesine izin verin. 

Yardım edebilecek kişilerin iyilik yapayım derken kötülük yapmamak için tekrar tekrar düşünmeleri, durumu anlattıklarım açısından gözlemlemeleri gerekir.  Yardım etmek yerine o kişinin çabalamasına izin vermek, yardım zamanı ve talebi gelene kadar uzaktan gözlemlemeye devam etmek en iyi seçim olacaktır. Aslında seçimi biz yapmıyoruz farkındaysanız. Yardıma muhtaç olan kişiye çabalama, öğrenme ve yardım isteme seçim şansını bırakıyoruz. Karşınızdaki kişiler ile olan ilişkilerinizde her konuya bu mantık ile yaklaşıp onları ilgilendiren konularda seçimleri onlara bırakırsanız, seçimleri kötü bile olsa sonuç onlara iyi gelecektir. Bu seçimler onlar için gereklidir. Biz o kadar sahipleniyoruz ki bazen herşeyi, unutuyoruz her bireyin niye burada olduğunu. Bireyler, ki bunlara çocuklarımız da dahil, özgür iradelerini ortaya koymak ve sonuçlarını görmek ister. Bırakın herkes kendi seçimini yapsın ve o seçime saygı duyun. Hata veya kötü diye birşey olmadığını, o kişinin her verdiği karar sonucunda deneyim kazanacağını anladığınızda içiniz daha rahat olacak bu seçimleri serbest bırakmada. 

Yardım isteyene yardım etmek bir başkadır. İnsan zor durumda kalınca yardım isteyebilir. Bu durumda çekinmeden yardım edin. Hem o kişiye çok fayda sağlamış olacaksınız hem de yaptığınız boşa gitmeyecek. O kişi çabalamış, alacağı her dersi almış ve çıkamadığı bir durumdan kurtulmak istediğinden sizden ona el uzatmanızı istemiş olabilir. Burada çabalamış olması çok önemli bunu ayrıca anlatacağım. Ders alsın almasın sonuçta yardım isteme kararı kendisinden gelmiştir ve sorumluluk artık kendisine aittir. İstenmeden yapılan yardım gibi değersiz olmaz ve değeri bilinir. 

Gerektiğinde yardım istemeyi de billin. Yardım istemek kötü birşey değildir. Sizi muhtaç veya zavallı yapmaz. İstemek , talep etmek gerçekten içinizden geliyorsa yapın. Bunu sadece birine karşı yapmanız da gerekmez. Kendinize bile söyleyebilirsiniz. “Bu sorunun çözülmesini, bu soruya cevap bulmayı talep ediyorum.” diyebilirsiniz. Biliyorsunuz, insan ilk dünyaya geldiğinde de ağlayarak yardım  ister. Karşılığında istediği olur ve özenle bakılarak büyütülür. Sizde zaman zaman bunu yapabilir ve etrafınızdan, evrenden, Allah’tan, içinizdeki varolan o muazzam güçten yardım isteyebilirsiniz. Yardım gönülden talep ediliyor ise karşılıksız kalmayacaktır. Öğrenmek istediğiniz soruların cevapları karşınıza çıkacak, uzanmayan yardım elleri size uzanacaktır. Ancak yardım anı  geldiğinde sizde hazır olun ve yardımı alarak o yardımı en iyi şekilde değerlendirin, kıymetini bilin. Yardımı sunanı onurlandırın, içten bir teşekkür edin.  

Yardım, yardım isteyene verilir. Talep etmek bu dünyadaki en güzel şeydir. Bir konuda yardıma ihtiyacınız var ise ve yeterince çabaladınız ama kendi kendinize çözemiyorsanız o zaman talep edin ve isteyin! Ancak unutmayın ki,  hiç çabalamadan istenen yardım dürüst bir yardım isteme olmaz ve yardım isteyen kişiye de yardımı alsa bile fayda sağlamaz. Çünkü bu durumda yardımı alan kişi yine kıymet bilmez ve değerini anlamaz. Er geç yardım isteyecek duruma geri döner. Bu kişileri,  yani çabalamadan yardım isteyenleri kolayca ne kadar uğraştığını sorgulayarak ve gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Bu gibi durumlarda hemen yardım etmek yerine o kişiye önce çabalaması için yol gösterebilir  bunun kıymetini ve onun için nasıl daha iyi olacağını anlatabilirsiniz. Bu durum bir soruyu nasıl çözeceğini hiç düşünmeden,  çabalamadan yardım için öğretmene, annesine, babasına giden çocuğa benzer. Hemen yardım ederseniz yine kötülük yapmış olursunuz o çocuğa. Öğrenmesini engellersiniz. Öğretmen soruyu çözmek için ne gibi yöntemler denediğini sorar sormaz anlar öğrencinin bu konuda ne kadar çaba harcadığını. Sizde birkaç soru, uzaktan gözlem ile anlayabilirsiniz ne kadar çaba sarf edilmiş. Hala yapması gereken ama görmediği ,  yapmadığı şeyler farkederseniz  bu konuda yol gösterebilirsiniz.  

Çabalayamayan, çalışamayan, muhtaç kişilere yardım etmek tabiki iyi ve gerekli birşeydir. Onları da elinden birşey gelmediği için çabalıyor gibi değerlendirebilirsiniz. Burada daha çok çabalama gücü olanlardan bahsediyoruz. Muhtaç durumda olan insanlardan değil. 

Özetle, yardımı gerçekten çabaladıktan sonra isteyin ve iyi değerlendirin. Yardım isteyene de yardımı talep etmiş ise, çabaladığını gördükten sonra verin! Birine yardım etmek, yardım gücünüz olsa bile basit birşey değil, çok büyük bir sorumluluktur. Düşünmeden, istenmeden yardım ederseniz, en sevdiklerinize bile kötülük yapmış, onların deneyim kazanmalarını , gelişimlerini engellemiş olursunuz. Üstüne birde kötü davranılan, değer görmeyen siz olabilirsiniz. Birine yardım etmek işte bu kadar karmaşık ve hassas bir konudur. Her zaman olaylara var oluş sebebimiz, Özgür irade ile kendini gerçekleştirip deneyim kazanma” olarak baktığınızda bu ve bunun gibi konuları daha rahat çözümleyebilirsiniz. 


Bir an alır

Ağlamak bir an alır,
Gülmek bir an,
Kızmak bir an alır,
Sevmek bir an.

Düşüncelerinde herşey,
Herşey hislerinde.
Etrafın değişmez ama,
Sen değişirsin bir an alır.


Notlar:

Değişim düşüncede başlar. Bir an alır ağlamayı bırakıp gülmek. Bir an alır kızmayı bırakıp güzellikleri hissetmek. Etrafınız değişmez. Ama siz değişirsiniz bir anda. Kısacası, ne düşünüyorsan o oluverirsin. Bir his kaydolur ruhuna. Aynı duyguları hayatına çekmeye başlarsın. Bu kadar kolaydır değişmek. Bir anda değişirsin. 

Hatırlayın bazı şeyler kötü gidiyor dediğinizde sürekli kötü gider. Şu olduğunda kötü birşey olacak gibi. Aslında doğru, bu tip zamanlarda kötü şeyler olur. Ama biz çekeriz bu kötü olayları beklentilerimiz ile. Terse çevirmek ise elimizde. Şu durumda herşey çok yolunda gidecek ve çok güzel olacak gibi şartlanmalar yaratın ve öyle olacağını hissedin. Sevinç hali içinde olun. Göreceksiniz kötü giden olaylar düzelecek. Kendinize karşı takındığınız tutum ve davranışlar gün gelir sizin gerçeğiniz olur.


Yaşam Amacımız

Uzun yıllar yaşam amacımı aradım. Amacımın iyi ve mutlu bir yuva kurmak, iş hayatında başarılı olmak diye düşündüm hep. Başarılı oldum da sayılır.  Kime göre onu da bilmiyorum. Başarılı olmak nedir? O konuda da tek bir doğru yok. Mutlu bir yuva kurdum ve başarılı işler  yaptım sonuçta. İş hayatında her yöntemi denedim. Ancak hep içimde “Hayat bu olmamalı, çalışmak, eve gelmek, sabah tekrar işe gitmek.” Bir süre hayata iş ile odaklandım. Bir süre aile ile odaklandım hayata. Sonuçta şunu anladım. Başarı ve mutluluk hep bir şeylere bağlı ve o şeyler iyi gidiyorsa koşuluna bağlı oldu. Aslında hiçbirimiz başarısız değiliz. Hatta başarısızlık diye birşey yok. Sadece deneyim ve tecrübe kazanmak var. İşi kötü giden biri başarısız olmuyor tam tersi denemiş ve deneyim kazanmış oluyor. Evlenip boşanan biri, evlenmemiş birine göre çok daha şey yaşamış ve deneyim kazanmış oluyor. Hayatı yaşamak da bu değil mi? Sonuç olarak geldiğim noktada başarıyı aramayı bıraktım. Olaylara kötü veya iyi diye bakmak yerine deneyim olarak bakmayı seçtiğinizde bu hayattaki amacınızın yaşamak olduğunu anlıyorsunuz. Sıkılınca bir şeyden ve mutsuz hissedince, oradan alacağınız deneyimi almış olduğunuzu anlamalı ve başka deneyimlere yelken açmalısınız. Bırakmak, vazgeçmek ilk başta zor gelebilir. Hepimiz alışkanlıklarımız ile programlanmış , otomatik hareket eder şekilde yaşıyoruz. Bunu farkettiğiniz ve sıkıldığınız anda korkmadan farklı yollara gidebilmeyi öğrenmek bu işin en zor tarafı. Konfor alanı ve düşünce yapımız buna izin vermiyor. Ben bunu bırakırsam ne yaparım? Nasıl bir hayatım olur? gibi korkular hepimizde var maalesef. Korkmak bu açıdan yaşamaya engel. 

Korku, çok güçlü bir düşünce tarzıdır ve aklınızdan çıkmaz. Bu yüzden neden korkuyorsan seni bulma şansını arttırmış olursun. Örneğin parasız kalmaktan korkarsan maaşlı bir iş ararsın ve belki geçinirsin ama hayatını feda etmiş ve çok zengin olmadan yaşarsın. Hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmelisin. Sen çok güçlü ve özelsin bunu unutma  ve gerçekte kim olduğunu ne kadar sınırsız olabileceğini idrak etmeye çalış.  Bunu yaparsan da hiçbir şeyden korkmaya değmeyeceğini anlarsın. Gönüllü yapabileceğin işlere ve yaşam tarzına odaklan. Gönüllü yapılan işler çok güçlüdür. Sabah büyük bir yaşam enerjisi ile uyanır, gece geç saatlere kadar çalışırsın. Gönüllü yaşarsan bu sayede mutlu olacak ve karşına daha çok imkan çıkmaya başlayacak. O zaman çok deneyim kazanacak ve mutlu olacaksın. İyi bir hayat yaşamak ancak bu  şekilde mümkün olacak. Gönüllü yapabileceğin işleri nasıl mı bulursun? Yine hislere odaklanıp neyin mutlu ettiğine bakmalısın. Yol göstericimiz hep sevinç, mutluluk. Bunu aklından çıkarmazsan artık çok daha kolay karar veriyor olacaksın.  Denemelere ufak konular ile başlayabilirsin. Bir anda gidip işini bırak ve kafana göre yaşa demiyorum. Ufak konular ile başla. Seni nelerin mutlu ettiğini keşfet. Mutlu ve gönüllü olduğun seçimler yapmaya başladıkça zaman içinde kapıların nasıl açıldığı seni şaşırtacak ve ustalaşacaksın bu yöntemi uygulamakta. O zaman büyük kararlar kapıda olduğunda çok tereddüt etmeyeceksin. 

Hepimiz  yaşam amacımızı arıyoruz. Sen kendini keşfetmek ve tekamül için buradasın. Bu kısa hayatta amacımız sadece mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak olmalı. Bu sayede gelişebiliriz ve ilerleyebiliriz. Aynı noktaya saplanmak ve seni mutlu etmeyen zorla yaptığın şeyler ile bu mümkün değil. Bu kadar basit aslında amacımız. Mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak.


Yol Ayrımı

Yol ikiye ayrılıyor ve nereye gideceğini bilmiyorsan hissedene kadar bekle! Karar vermek zorunda değilsin. Seçim yapmak için gideceğin yolda mutlu olacağını hissetmen gerekir. Sana sevinç , mutluluk vermeyen her şeyden kurtulman, geride bırakman gerekir. Yola devam etmeli ve tüm yol ayrımlarında karar vermek için mutluluk ve sevinç aramalısın.

Karar aşamasında hislerini dinlemen bu açıdan çok önemlidir. Hislerin ruhundan gelen ve senin için doğru olanı ifade eden duygulardır. Bu hisleri dinlemeden sadece aklın ile karar verdiğinde belki o an için ya da toplum için, başkaları için doğru olanı yapmış olabilirsin. Ancak sonunda mutlu olamazsın ve kendini tüketmeye başlarsın. İnsanı bitiren ve yaşam enerjisini yok eden şey bu verdiğimiz kararlarda başkasını mutlu edecek şekilde kararlar almamızdır.

Unutma! Nerede mutlu oluyorsan doğru yol orasıdır.


Anlamak ve anlaşılmak

Çok emek verdiğinizde ve anlaşılmadığımızda çok üzülüyoruz. Oysa insanların sizi anlamasını beklemek aslında hata. Çünkü çok emek ister anlamak. Bu yüzden ilişkileri yürütmek için her iki tarafta da büyük bir anlayış olması gerekir. Bazen bir taraf, anlamaya çalışmak zor olunca onun yerine baskı kurar, kendi kuralları ile yürütmek ister, kısacası ilişkiyi manipüle etmek ister. Beni anlasın, bana uysun der. Zor olanı değil hep kolay olanı seçme eğiliminde olduğumuzdan, anlaşılmak çok beklememen gereken birşey olmalı. Bu sayede çok da üzülmezsin çünkü kimse kimseyi gerçekten bilemez, anlayamaz. Karşındakini anlamak ise çok alçak gönüllü olmayı gerektirir. Çok emek verip belki yaklaşabilir ama tam anlayamazsın ve anlaşılmayı da beklememen gerekir. 

Birgün biri seni iyi anlıyor sanarsan, büyük ihtimalle yaşadıkları , hayata bakış açısı sana benzediği içindir. Çok emek vererek anladığı için değil. Biri farklı da olsa seni anlıyor ya da anlamaya  çalışıyor ise çok emek vermesi, çok vakit ayırıp anlamayı çok istiyor olması gerekir. Bunu nasıl anlarsın? Hissetmen lazım. Duygularında bunu hissedersin. Ya da işler kötü gittiğinde sana olan yaklaşımından. Seni anlamaya çalışan biri senin için çok emek verdiğinden kıymetini de anlamalısın. Genelde insanlar senin gerçek yüzünü , ruhunu değil, onla birlikte iken kendi hayatını ne kadar iyi hale getirdiği ile, yani kısacası kendisi ile ilgilenir. Siz kurallara uyarsanız ve denilenleri yaparsanız siz gittiğinizde tabi üzülürler. Uymazsanız zaten sizden giderler. 

Durum böyle olunca, kendi hayatınızdan ödünler verip, anlaşılmak ve değer görmek için yaşamamanız gerekir. Aksi halde anlaşılmak için çabalar durur ama sadece ömrünüzü tüketirsiniz. Sonrada olmayınca çok üzülürsünüz. Alçakgönüllü iseniz de karşınızdakini anlamaya çalışmalı ve empati yapmalısınız.

Bu hayat mücadelesinde herkes bir amaç, kendini gerçekleştirmek ve ruhen aç olan kısımlarını doyurmak için uğraşıyor. Anlıyor olmanız ona hak verip onun gibi olmanızı da gerektirmez. Anlıyor olduğunuzu söylemeniz ve onun kendi mücadelesinde yanında durup desteklemeniz, ya da talep ederse yardımcı olmanız yeterlidir. Talep etmezse yanında durun yeter. Çünkü zorluklar ile kendisi mücadele edip , kendi gelişimi için bazı çözümleri ve yolları bulmalıdır. Talep etmeden yapılan yardımın zaten hiç kıymeti olmadığı gibi, karşındakinin gelişimini engelleyeceği içinde ona yapılan bir kötülüktür. 

Sonuç olarak, çok değerli vaktimizi kötü harcamamak ve sonradan üzülmemek için anlaşılmaya çalışmak yerine hayatımızı en iyi ve anlamlı şekilde yaşamaya devam etmeliyiz. İlişkide olduğumuz insanları buna değer düşünüyorsak anlamak için çaba sarf etmeliyiz ve anlayamazsak bile bir zararı dokunmuyor ise yanında durarak destek olabiliriz. Zararı dokunuyorsa burada karar sizin. Bir karar vermeniz ve ne kadar zararı olduğunu ve bu kişiye değip değmeyeceğini yine duygularınız ile tartmanız gerekiyor. Burada da yine karşı tarafın sizi ne ölçüde anlamaya çalıştığına, anlamadığı zamanlarda bile yanınızda durup durmadığına, sizi destekleyip desteklemediğine bakıp, yeterince alçakgönüllü olup olmadığını anlayabilirsiniz. Böyle olunca çaba sarf edip herşeyin beraber üstesinden gelinebilir. Sonuçta o kişi buna değer ise ve o da sizin gibi emek veriyor ve alçakgönüllü ise onu kazanmış olursunuz.  

Gördüğünüz gibi anlamak ve anlaşılmak çok zordur ve büyük çaba ister. Bu yüzden hiçbir zaman bu kadar zor bir çabayı karşıdakinden beklemeyin. Siz önce onu anlamaya çalışın. O bunu farkeder, karşılık verirse, o ilişki bir sonraki anlaşılamama durumuna kadar devam edebilir. Eğer birgün gerçekten anlaşılırsanız o zaman sevinirsiniz. Geçici olabileceğini yine de bilin. Mutluluğunuzu bunun üstüne kurmayın. Mutluluk bir insana, bir topluluğa ,bir olaya, yada nesneye bağlı olmaması gerektiği gibi birinin sizi anlamasına da bağlı olmamalıdır. Önce kendi başınıza mutlu olmayı öğrenmelisiniz.

Anlamaya çalışmak kendi karar verdiğiniz ve kendinize iyi gelecek, sizi mutlu edebilecek  alçakgönüllü hareketlerden biridir.

Anlaşılmamanın üzüntüsü yaşamak yerine, alçak gönüllü olup anlamaya çalışmanın mutluluğunu yaşayın! 

Ferhat Balaban