Kendine yakışan

Bazı insanlar kendine yakıştırılanı giyer.
Bazıları kendine yakışanı…
Bazıları insanlar kendine yakıştırılanı yaparken,
Bazıları kendine hoş olanı…

Sen kendine yakışanı (yakıştırılanı değil) yapmakta özgürsün. Kimsenin ne dediği ya da ne düşündüğü önemli olmamalı. Bu özgür seçimler yapman seni bazı sınırlardan kurtaracak ve daha iyi hissetmeni sağlayacak. Nasıl iyi hissediyorsan onu yap! Toplumun kuralları ile büyütülüp, toplumun kuralları ile yaşamaya öyle çok alıştık ki, farklı şeyler yaptığınızda yadırganıyoruz. Kimi anne baba, kimi bir şirkette müdür olsun, öyle davranılmaz, böyle giyinilmez, böyle yapılmaz dendikçe, o sınırlara kendimizi hapsediyoruz.

Oysa özgür seçimler yapabilmek, insana yaşadığını hissettiren ve mutlu eden en önemli özelliklerden biri.

Sen kendini çok sev ve nasıl mutlu oluyorsa öyle giyin, dolaş, yaşa…

Bunu yapmanın amacı, kendini iyice özgürleştirip, kendini bulmanı sağlamak. Biz gerçekte kimiz? Yaşamadan, deneyimlemeden bulabileceğiniz birşey değil!

Çok zengin olmak mı istiyorsun? Olmadan bir sonraki noktaya ulaşamazsın!
Çok gezmek, dolaşmak mı istiyorsun? Gezmeden, görmeden ardındaki bilinmeyene varamazsın!

Hiçbir kısıtlama ve sınır olmadan aşman gereken önyargılar ve kurallar var. Öğretilen ile değil sana iyi hissettiren ile yola devam etmek ruhsal gelişimde ilk aşamalardan biri diye düşünüyorum. Kendini daha çok sevip değer verdikçe, kendini mutlu etmenin ne kadar önemli olduğunu daha çok anlayacak ve giderek özgürleşeceksin!


Kararlılığın ve istikrarın gücü

Hepimiz bir şeyleri yarım bırakma eğilimindeyiz. Bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Belkide yarım bırakmak ne istediğimizi tam bilmediğimizden ve çok kararlı olmamaktan kaynaklanıyor. Ancak ne olursa olsun başarı hergün atılan ufak adımlar ile geliyor. Bir spor salonuna yazılıyor sonra gitmeyi bırakıyoruz. Bir kursa gitmek istiyor ama kursu sonuna kadar sürdüremiyoruz. Aslında tüm bunlar bir an için bu doğru yapmam lazım dedikten sonra başlayıp kararlı ve disiplinli olamamaktan kaynaklanıyor. 

Peki kararlı ve disiplinli olmak için ne yapmalıyız? Öncelikle yaptığınız şeyi başardığınızı ve sonunda nasıl bir gelişim sergilediğinizi gözünüzde canlandırın. Bu sizi nasıl hissettiriyor? Mutlu ve iyi ise hissettikleriniz bu anın biraz tadını çıkarın, sanki başarmış gibi o duyguları hissedin ve size ne faydası olacak , ne kazanmış olacaksınız bunları hayal edin. Çok mutlu değilseniz veya çok iyi şeyler hissetmiyorsanız zaten hiç o işe başlamayın. Ancak hissettiğiniz güzel duygular ise bu canlandırma ve hissetme çalışmasını işe başladıktan sonra motivasyonunuzun düştüğü her noktada tekrarlayın. Sonunda nasıl bir değişim geçireceğinizi düşünün. Unutmayın kendinizi siz yaratıyorsunuz ve gerçekleştiriyorsunuz. Neyi isterseniz başarabilirsiniz. Sadece neyi seçeceğiniz burada önemli olan. İşin tam ortasında ben bunu niye yapıyordum diye kalır bazen insan. Bu en kötü vakit kayıplarından biridir. Aylarınızı yıllarınızı da harcamış olabilirsiniz. Tecrübe de kazanmışsınızdır o konuda ama gerçekten istediğiniz şey değildir. Bunu en baştan bilebilmek için zamanı ileri sarın ve en sona gidin. Gözlerinizi kapatıp o en son başarma anında ne hissettiğinize odaklanın. Etrafı görün, kendi duygularınızı gözlemleyin. Hissettikleriniz sizin doğru seçim yapıp yapmadığınızı söyleyecektir. Biz bunu yapmak yerine,bu güzel, bu doğru diyerek birçok işe, konuya dalıyoruz. Biraz çaba ile sonu yaşayabilir ve daha doğru seçimler yapabiliriz. 

Maalesef hiçbirimizin çok vakti yok ve vaktimizi iyi değerlendirmek adına seçimlerimizin sonuçlarını hissetmek ve yapıp yapmamaya karar vermek zorundayız. Hedefimiz yok ise hiçbir yere varamayız. Bundan dolayı seçtiğiniz yolu ve varacağınız noktayı iyi kestiriyor olmanız çok önemli. Bir kere bu yola girdikten sonrada kararlı ve istikrarlı bir biçimde çalışmanızı sürdürün. Her gün çalışın, her boş vaktinizde çalışın ve sonunda hedefinize ulaşacak, hatta geçeceksiniz. 

“Compound Effect” , yani “Birleşik Etki”, Einstein’a göre dünyanın 8. harikası ve “Onu anlayan kazanacak, anlamayan bedelini ödeyecek.” demiştir. Finans piyasalarında birleşik faiz olarak da kullanılan bu yöntemi hayatın her alanında uygulamanız mümkündür. Sadece seçimlerinizi iyi yapın yeterli. Sonra hergün üstüne koyarak kendinizi veya yaptığınız işi  geliştirin. Sonunda kartopu gibi yuvarlandıkça daha çok büyüyen bir şeye dönüşecek. Ancak başlarda çok sabırlı olmalısınız. Sonradan kazanç ve gelişim hızlanır ancak başlarda gelişim yavaştır ve motivasyon kaybı genelde bu kırılımdan hemen önce olur ve kırılımı göremezsiniz. Sabır, istikrar sonucu bu kırılımın olacağını bilirseniz ve o noktayı aşarsanız gelişim sürekli devam eder ve sonu yoktur. Gelişim süreklidir. 10000 saat kuralını belki duymuşsunuzdur. Malcolm Gladwell temel olarak bir konuda uzman olabilmek için toplamda 10 bin saat o konu üzerinde çalışılması gerektiğini söylüyor. Bu da aslında bize benzer şeyi anlatıyor. Bir konuya ne kadar eğilirsek ve emek harcarsak o kadar uzmanlaşır ve kırılımı gerçekleştiririz. Çabalamadan, emek harcamadan bir konuda uzmanlaşmayı veya hemen başarıya ulaşmayı düşünmeyin. Yaptığınız seçim size mutluluk getiriyorsa o zaman bu çalışmalar zor gelmeyecek ve yolculuktan keyif alacaksınız. Aksi halde size işkence gibi gelecek ve bu durumda zaten tamamlama şansınız da çok zor olacaktır. Örneğin spor yapmak istiyorsanız yaparken keyif aldığınız bir sporu seçin. Süreç boyunca ne yapıyorsanız heyecan duyuyor olmanız ve keyif almanız çok önemli. Keyif aldığınız bir işte çalışıyorsanız o size iş gibi gelmez. Keyif alabileceğiniz ve yaparken mutlu olabileceğiniz konularda gönüllü çalışmış olursunuz ve bu yüzden devamlılık daha kolay olur. Bu yüzden başarılı olan insanlar genelde sevdikleri iş ve konular ile uğraşanlardır. Onlara bu işle uğraşmak zor gelmez, aksine mutlu eder. Sonuna kadar çalışırlar var yorulmazlar. Çocuklarınızın nelerden keyif aldıklarını ortaya çıkarmak onların mutluluğu ve başarısı için çok önemlidir. Onların eksiklerini tamamlamak için hoşlanmadıkları ve keyif almadıkları konulara zorlarız dört dörtlük olsunlar diye. Ancak keyif aldıkları ve yetenekli oldukları konularda onları desteklemek onlar için en iyi seçim olacak ve onların ileride ne yapıyorlarsa daha başarılı olmalarını sağlayacaktır.

Özetlemek gerekirse, başarı için yaparken keyif aldığımız konuları seçmek işimizi kolaylaştırır ve başarı şansımız daha çok artar. Bu sayede hergün yapabiliriz. Hergün yaptığımızda ise bir süre sonra kırılım gerçekleşir ve o konuda uzman, bilirkişi, üstad olursunuz. Kararlılık ve istikrarı sağlamak için ise zamanı sondan başa doğru yaşayın. Sona gidin ve ne noktada olduğunuza bakın. Çok güzel ve memnunsanız devam edin. Doğru yoldasınız.


Su gibi

Su gibi ak hayata,
Direnme dağlara, kayalara.
Kolayca akacağın yollar var,
Hepsini gönlünden ara.

Su gibi ol hayatta,
Bilmeden git yoluna,
Sen akarsan su gibi,
Varırsın o güzel okyanusa.


Hayata karşı direnmek hepimizi çok yıpratıyor ve enerjimizi düşürüyor. Peki hayata direnmeyip kendimizi akışa bırakmak nasıl oluyor? Nasıl bir gücü açığa çıkarıyor hiç denediniz mi?

Direnç sizi yorup zorladığı gibi direnmeyip akışa teslim olmak da tam tersi sizi güçlendirir. Olanı olduğu gibi kabul edip minnettarlık duygusu içinde yaşamak size daha çok bolluk ve bereket gelmesini sağlar. Kendinizi bir su gibi hayal edin. Su ne tarafa akması gerekirse o tarafa akar ve direnç olan yeri zorlamaz, farklı yollardan gider ve akacak bir yer bulur kendine zorlamadan. Bazen de direnç varsa ve aşamıyorsa orada kalıp akacağı anı bekler. Biz hep zorlar sonra neden olmuyor deriz. Direnç olan yerleri zorlarız özellikle. Gelin birde su gibi olmayı deneyelim. Kendimizi hayatın akışına bırakalım. Herşey ne kadar kolay olacak göreceksiniz.

Yarın sabah kalktığınızda nelere direnç gösterdiğinizi düşünün ve yaptıklarınızın farkında olun. Rahat olun. Kaos içinde düzenin oluşacağına güvenin. Karşınıza çıkan fırsatları değerlendirin. Bunu yaparken içinizde huzur var ise o yola devam edin yok ise kendinizi zorlayıp gönülsüz yaptığınız işlere girmeyin. Bırakın hisleriniz ve bu akış sizi yönlendirsin. Direnç oluşan yerden uzaklaşın. İstediğiniz birşey ise uzaklaştığınız bu durumda da size farklı şekillerde ve farklı geçiş yolları bulup gelecektir.  Akış ile uyum içinde olun sadece. Su gideceği yeri bilmez, sadece akar ve sonunda gideceği yere ulaşır. Akmak ister. Sizde güzel yaşamak  isteyin. Tek yapmamız gereken bu kadar kolay aslında. 

Bir konuda başarılı olmak istiyorsunuz ve çok çalışmak gerekiyor diyelim. Bu zorluk, bunu yapmayacak mıyım? diye soruyor olabilirsiniz. Eğer gönüllü yaptığınız ve iyi hissettiğiniz bir konu ise bu zaten size zor gelmez.  Tam tersi çok zevkli gelir ve kendiliğinden çalışmaya başlarsınız. Maalesef istemediğimiz işlerde çalıştığımızdan, çocuklarımız kendi istek ve yeteneklerine göre eğitilmediğinden hepimiz zorla bir konuda çalışmak zorunda kalıyoruz. Siz, neye gönüllü iseniz onu bularak, herşeyin rahat aktığını hissettiğiniz ana dek o arayışı sürdürerek,  hayatınızı zorluklar olmadan rahat yaşayacak hale getirebilirsiniz. 

Su çok güçlüdür ama direnmez. Bazı uzakdoğu sporları hayatın bu felsefesini baz alarak çok başarılı sonuçlar elde etmiştir. Her konuda çözüm doğada mevcut. Bunu görmeye başladığımızda, anlamaya da başlıyoruz kendimizi. Biz doğaya aykırı bir zihniyet ile yaşayamayız. Doğaya uyum , hayata, yaşama uyum demektir. Bunu yapmazsak, sürekli mücadele eden ama bir yere varamayan bireyler haline dönüşürüz. Yaparsak, ortaya çıkacak olan gücü tahmin dahi edemeyiz. 


Konfor Alanı

Bir konfor alanına girmek için çok çalışır ve oraya yerleştikten sonra orada kalırız. Kaybetmekten korkarız çok çalışıp elde ettiklerimizi.  Burası çok güzel ve ben burada çok rahatım dediğimiz an tüm gelişimimiz durur. Bazen öyle bir an gelir ki biz konfor alanımızı bırakamayız ama o bizi bırakır. O zaman hayatımız altüst olmuş gibi gelir. Aslında yaşananların hep bir sebebi var. Sizin gelişiminiz için o alandan çıkmanız gerekir. O alandan siz farklı yollar ile bilerek veya bilmeden kendinizi çıkarırsınız. Çünkü yaşamak ve ilerlemek için buna ihtiyacınız vardır. 

Öğrenmediğin ve öğrendiklerini deneyimleyemediğin an veya durduğunu ve gelişmediğini hissettiğin an yeni bir alana geçiş yapma zamanı gelmiştir. Bu konfor alanını terk etmezsen orada hiç bir yenilik yaşanmayacak ve yeni bilgi ve tecrübeler edinemeyeceksin. 

Teoriyi, öğrendiğini,  pratiğe dökmeden o bilgi sadece başkasının bilgisi olarak kalır ve sen o bilginin doğru olup olmadığını bilemezsin. Orada takılır kalırsın. O konuda merakın var ise deneyimlemek için elinden geleni yapıp sonraki adıma geçmelisin. Örneğin, hem manevi arayış yoluna girmek istiyorsun ancak mevcut hayatının konforunu da bırakmak istemiyorsun. Bu arayış için hayatını düzenlemiyorsun ve pratik yapmıyorsun. Sence bu konuda ne kadar ilerleyebilirsin?  Güzel bir ilişkin olsun istiyorsun ama kendine iyi bakmıyorsun, kendinle güzel vakit geçirmiyorsun. Kendini çok sevmiyorsun. Tek başınayken sıkılıyorsun. Karşındaki kişiden seni sevmesini, seninle iyi vakit geçirmesini nasıl bekliyorsun? Düşünce ve davranış tarzını değiştirmediğin sürece hiçbir şey değişmez. Değişim için eski alışkanlıkları, yaşam tarzını bırakmalı ve gitmek istediğin yöne doğru uyumlanmalısın. Değişim için emin ve düzenli adımlar atmalı ve konfor alanı dışına çıkmalısın. Konfor alanından çıkmadan deneyim yaşayamazsın, gelişim gösteremezsin. 

Tecrübe ve deneyim için yaşadığımızı unutmamak gerekir.  Korkularını da yenmeden konfor alanından çıkamayacağın için bir gelişim de gösteremezsin. Örneğin, aylık çok masrafın var ve bundan dolayı işten ayrılıp kendi istediğini yapamıyorsun. UYUM yazımdaki çalışmaları yapmanı tavsiye ederim.  Sonra yeni hayatına başla.  Biz UYUM çalışmasını sürekli yapmak yerine rahata alışıp yıllarımızı, birikimlerimizi, aşklarımızı o konfor alanı içinde kalmaya çalışıp sonra  kaybediyoruz. Çünkü elde ettiklerimiz için gereken uyumu bile sağlamıyoruz. Tembelliğe sürüklenmeden ne yönde gelişmek istiyorsak o konuda istikrarlı bir şekilde çalışma yapmamız gerekiyor. Bu çabayı verir ve denersen, en kötü ne olacak biliyor musun? Çok güzel bir tecrübe kazanacaksın. Başarısız olmuş olmayacaksın. Deneyimlemiş ve gerçekten öğrenmiş olacaksın. Elimden geleni yaptım ve öğrendim diyeceksin. Sen uyum içinde olmuşsan zaten isteklerin gerçekleşecek. Unutma! Onlara zaten sahipsin. Gerçeğini sen yaratıyorsun ve ne istiyorsan o yöne yönelip o konuya odaklandığın zaman her şeyi  başarma gücüne sahipsin. 


Yaşamak için hiçbir şeyi bekleme!

Yaşamak için hiçbir şeyi bekleme.  Para kazanmayı bekleme, aşkı bekleme, emekliliği bekleme, çocukların büyümesini bekleme. Anı yaşa ve yaşamın keyfini her zaman çıkarmaya çalış. Çünkü yarın ne olacağını bilmediğimiz gibi, ne kadar bekleyeceğini de bilemezsin. Bu kafa yapısında olursan, her zaman bekleyecek başka şeyler bulursun. Mutlu olmayı bekleme. Sadece ol ve yaşa. An akıyor ve herşey şu anda. Beklentin olmazsa hayal kırıklığı da yaşamazsın. Birşeyi beklemeden yaşamak en güzelidir. Çaba harca bir amaç için, ama olunca şunu yapacağım diye değil, o işi yaparken keyif al. Sonuç odaklı değil de, bu andan keyif alıyorsak yapmamız lazım o işi. Keyif almadığın ve gelecek beklentisi ile yaptıkların seni gelecekte mutlu edecek mi onu da bilemezsin. 

Yaşamak için hiçbir şeyi bekleme. Anda yaşamak böyle olur. Bir beklentin yok ise ne yaparsın? Anı yaşar mutlu olmaya çalışırsın. Beklentiler bizi üzer ve depresyona sokabilir. Paran olmadığı için yaşayamıyorum dersin. Aşk olmadığı için hayatında, mutlu değilim dersin. Ama onlar belki de sen bunlara çok taktığın için hayatında yoktur. Neyi çok takıp beklenti içine girersen ona göre o şeyi senden uzaklaştırabilirsin. Talep et, ama ona odaklı yaşama. Kendin odaklı yaşa. O, sana o zaman gelecektir. Kendi ruh halini ve durumunu onun gelişine uygun hale getir ama beklentiye takıntılı olmadan yap bunu. Bu kısım çok ilginçtir. Çoğumuz bir şeyleri zorlarız ve olmaz, ama bıraktığımız anda oluverir. Belki yaşamışsınızdır bu durumu. Takıntı aynı zamanda ya olmazsa korkusunu da getirdiği için bir şeyin gerçekleşmesini engeller. Bu korku en büyük engelimizdir. Bir isteğin olması için beden, ruh ve düşünceler, takıntı ve korku olmadan  isteğiniz ile uyum içinde olmalıdır.  Bu konuda UYUM yazımı okumadıysanız mutlaka okuyun. 


Uyum

Hayatına güzellikleri çekmek veya kaybetmemek için onlar ile uyum içinde olmalısın!

Bir isteğin olması için beden, ruh ve düşünceler onla uyum içinde olmalıdır. Her şeyin bir enerji olduğunu düşünürsek, aynı enerji frekansları birbirini çeker. Zıt kutuplar nasıl birbirini itiyor ise, benzer enerji frekansı da seni isteklerine yaklaştırır. Bu isteğe olan takıntı ve olmazsa ne yaparım gibi korkular ortadan kaldırılmalıdır. 

Aşk istiyorsan aşık ve hayatında biri var gibi yaşamak güzel bir başlangıç olabilir. Evini ona göre güzelleştir. Kendine ruhen ve fiziksel olarak iyi bak. Daha sonra beklentine takılmadan çıkıp hayatını yaşa ve fırsatları görmeye çalış, gerisini çok merak etme.

Para istiyorsan, paran var gibi düşün ve ne yapardın? Nasıl bir davranış tarzın olurdu? Para da bir enerjidir. Para ile aynı frekansa girebilmek için paran varmış gibi yaşaman gerekir.  Eli bonkör insanlar parayı daha kolay bulurlar. Parası olup da korkanlar paraları bitecek diye korkudan harcayamaz ama sonra birgün kaybederler. Korkunu bir kenara bırakıp aynı aşkta olduğu gibi aşıkmışsın gibi dolaşırken, burada da paran varmış gibi çık dışarı ve eğlen. Karşına fırsatlar çıkacak onları görmeye çalış. Bu  ruh hali içinde görürsün fırsatları. Onları görünce de çabalarsın kaçırmamak için. Bu kendiliğinden olur ve sonunda şaşırırsın. 

Dikkat ederseniz çabasız bir elde etmeden hiç bahsetmedim. Çaba olmadan oturduğumuz yerden hiçbirşey olmaz. Olsa bile şans eseri olur ve kıymeti anlaşılmadan kaybedilebilir.

Ruh, beden ve düşünce hazırlığı sonrasında fırsatları görüp yakalama ve çalışma ile elde edilebilir bu istekler. Ama öncesi hazırlığı olmadan sonrasını yapsan kaybedersin gün gelir o elde ettiklerini. Belki de eskiden o kafa yapısındaydın ama sonradan kaybettin o frekansı. O zaman da itmeye başlarsın elde edilenleri ve kayıplar yaşanabilir.   Bu çok normaldir bu üçlü aynı frekanstan çıkarsa. Beden değişir, ruh ve düşünce başka yerlere gider, birgün gelir elindeki de gider. 

Ruh, beden, düşünce hazırlığı nasıl olur?

Ruh: İsteğin gerçekleşince nasıl bir ruh hali içinde olacaksın? Mutlu olacak mısın? Bunları düşün ve o ruh haline bürün. Mutlu olmayacaksan zaten bu isteği bırak. Belki de tam istemiyorsundur.

Beden:  İsteğin olduğunda nasıl bir fiziksel durumda olmalısın. Buna göre hazırlık yapmaya başlasan iyi olur. Buna spor yapıp kendine bakmak, giydiğin kıyafetler. Oturduğu ev, yattığın yatak dahil, fiziksel her koşul dahildir.

Düşünce: Düşünce biçimin nasıl olmalı bu isteklerin olsaydı sen artık hayata nasıl bakar ve düşünürdün. Çok paralı biri nasıl düşünür, ya da çok aşık biri nasıl düşünür ve hareket eder? Bir örnek vermek gerekirse; Çok parası olan daha rahattır hayal kurarken, hayallerine çok sınır koymaz. Çok şeyi başarabileceğini düşünür. Aşık insan her şeyi yapabileceğini düşünür aşkı için. Yine yapabileceklerinde sınır yoktur. Düşünceleri özgür ve sınırsızdır.

Tüm bunları yapabilmek ve kendini yeniden hazırlayabilmek için bir liste yap. Neleri değiştirmek gerekir. Bunlara odaklan ve değişikliğe başla. Listen yazılı olarak hep yanında olsun. Bu yazıyı da unuttukça oku lütfen. Çünkü hepimiz, ben de dahil bunları bazen unutuyoruz. Bu yüzden hem size hem bana güzel bir hatırlatma olsun bu yazı. 


Hayat sade ve basittir

Güzelliği de buradadır. Ancak hayatı da sorunları da zorlaştıran ve karmaşık hale getiren bizleriz. Çok basit konuları bile kafamızın içinde çevirip büyütebilir hatta kriz haline dönüştürürüz. Egomuz bu krizden beslenir. Çözülmesi gereken ne kadar sorun var ise kendini değerli hisseder. Basit bir hayat tercih etmeyiz. Bizim hayatımız en karmaşık olan olmalıdır. Yarattığımız bu karmaşada boğuluruz ama farkında olmayız. Her durumda doğaya bakarsanız ne kadar sade ve olması gerektiği gibidir. Yaşayan hiçbir hayvan veya bitki kendisini olduğundan farkı karmaşık hallere sokmaz. Ben çok önemliyim demez. Her canlının bir doğası ve görevi vardır. Gerekenleri yapar ve yaşar. Bizlerde doğadaki canlılar gibiyiz ve hayatı karmaşıklaştırdıkça yaşamayı unutur, sadeleştirdikçe yaşamaya başlarız.


Yaşam enerjisi

Hepimiz içimizde bulunan yaşam enerjimizi yükseltmek zorundayız. Yoksa yavaş yavaş tükeniyoruz.

Kendini kabul ettirmek, beğendirmek, topluma göre doğru olanları yapmak enerjinizin bir kısmını alır götürür. Egonuza göre yaşamak yaşam enerjinizi yavaş yavaş yok eder. Hiç içinizden geldiği gibi yaşadığınız anlar oldu mu? Ne giydiğinin, nasıl göründüğünün, ne yaptığının önemi olmayan o anlarda ne kadar huzurlu ve enerji dolu olunur. Kendimize bakmak, ilgilenmek bu enerjiyi götürmez, bunu başkaları için yapmak bu enerjiyi götürür. Bunu kendiniz için yaparsanız tam tersi mutlu olur, enerjinizi korumuş olursunuz.

Enerjimizi azaltan bir diğer konuda hayata direnmektir. Zorlamak, direnmek çok büyük enerji gerektirir. Her şeyi olduğu gibi kabul ettiğinde bu enerjiyi harcamamış olursun. Fikirlerini ısrarla savunmak, karşısındakine kabul ettirmeye çalışmak da bir çeşit zorlamadır. Kendinizi kimseye ispat etmeye çalışmayın. Savunacak bir fikir olmayınca, kavga ve tartışma da olmaz. 

Sürekli gelecek planı yapmak, problemleri çözmeye çalışmak sizin enerjinizi azaltan ve sizi yoran eylemlerdir. Kaos ve belirsizlik içinde düzen kendini bulur ve problemler kendiliğinden çözülür. Siz problemleri çözer veya  çözdüğünüzü sanır sonra kendinize çözecek yeni problemler ararsınız. Aslında her şeyi rahat  ve oluruna bırakmak bazen en güzelidir. Tabiki belli bir amacımız , hedeflerimiz olacak. Bu amaç o kadar gönüllü olmalı ki zorlanmadan ve çok isteyerek çaba verilmeli. Bu sayede enerji bu gönüllükten ortaya çıkar ve sizden götürmez. Hatta enerji ile dolarsınız. 

Bazı insanlar ile birlikte olmak da senin enerjini tüketebilir. Bunu o insanla birlikte olduktan sonra durup bir düşün. Nasıl hissediyorsun? Bitkin ve yorgun mu? Yoksa huzurlu ve iyi mi? Buna göre anlayabilirsin enerjini tüketen insanları. Bu tip insanlar ile de mümkünse görüşmeyi bırakmalı veya az görüşmelisin.

Aynı şey mekanlar ve yerler içinde geçerlidir. Şehirde yaşamak genelde enerjimizi sürekli tüketen bir yaşam tarzı oluşturur. Bir şehirde herkesin içine düştüğü, hayatta kalma ve mücadele etme ortak bilinci vardır ve bundan etkilenirsin. Bazı insanlar belli zamanlarda bundan dolayı doğaya kaçışı arzular , tercih eder. Mümkün olduğunca doğada vakit geçirirsen o zaman doğanın enerjisi ile dolar, huzur bulursun. Bazı mekanlar ise sana kötü hissettiriyor ise gitmemek gerekir. Bunları aynı şekilde bir insandan uzaklaştıktan sonra ne hissettiğine baktığın gibi mekandan ayrıldıktan sonra da ne hissettiğine bakarak anlayabilirsin.

Mücadele etmek yerine hayatın akışı ile aynı doğrultuda yaşayıp, kendimizi kabul ettirmek yerine kendimizi kabul edersek o zaman her şey daha yolunda ve akışa uygun şekilde ilerleyecektir. 

Her zaman bir şeyler yapmak zorunda değiliz. Bazen sadece durup düşünmek, sessiz kalmak, enerjini toplamak en iyisidir. Olaylar karşısında sakin olmak, zamana bırakmak ve her olanı kabullenmek sizin enerjinizi korur ve yeri geldiğinde daha güçlü olmanızı sağlar. 

Hayatı yaşarken, hislerine ve duygularını dinleyip, sana enerji veren konulara eğilip, senden enerji alanlardan uzaklaşmak ile, enerjini korumuş, hatta yükseltmeye başlamış olursun. Enerjin yüksek olduğunda, daha çok mutlu olur, daha yavaş yaşlanırsın.  Hatta çok yüksek ise yaşlanmayı bile durdurabilirsin. Ruhumuzu, enerjimizi tükettiğimizden yaşlanıyoruz.


Doğum sancısı

Doğum anı sancılıdır. Anne bebeğini doğururken çok acı çeker ve bebek doğduğu anda acıyı unutup çok mutlu bir ruh hali içine girer. 

Kendini bulmak, kendin olmaya başlamak bir doğuma benzer. Seni tanımlayan egodan kurtulmak çok zordur. Çünkü sen onun sayesinde var olduğunu düşünürsün. Bir anne, bir baba, bir kariyer sahibi, iyi bir evlat olmak için geliştirdiğin ego senin kimliğindir. Onu nasıl bırakırsın? Çok emek vermişsindir. Para kazanamamaktan korkarsın, gelecekten korkarsın. Kaybedecek çok şeyi olanlar bundan daha çok korkar. Sen daha çok kazandıkça , ailen daha çok büyüdükçe korkuların artar. Sen daha çok egon olursun. Ego seni büsbütün sarmalar. Bu yüzden ondan öyle kolay kolay kurtulamazsın. Çoğu zaman seni ele geçiren bu yaratığın farkına bile varmazsın. Varsan bile bişey yapamaz, onunla barışıp yaşamaya çalışırsın. Hayatı erteler, isteklerini gömer, çok emek verdiğin kimliğini bozmamak , çok değer verdiklerini kaybetmemek için yoluna devam edersin. Aslında bilmezsin o sahip oldukların zaten senin değildir. Hiç senin olmamıştır. Sen sadece kendinin sahibisin. Kaybetme korkusu ile yaşayıp mutsuz , huzursuz olursun. Çok parası olup mutsuz olan ve onu kaybetmekten korkan çok insan vardır.  Çocuklarınız size ait değildir. Onlar hayatın çocuklarıdır. Eşiniz size ait değildir. Sizin gibi hayatı deneyimleyen ve kendi egosu olan biridir.

Zengin olan ve hedeflerine ulaşan insanlar bir anda hayatın anlamına aramaya bu yüzden daha kolay başlarlar. Çocukları büyümüş, belli hedeflere ulaşmış ve geriye ne yapmam gerekir diye sorgulamaya başladıklarında, o zaman kendini arayış başlayabilir. Her şeyi bir anda bırakabilirler korkularını yenip. Bu gerçek bir doyuma ulaştıktan sonra olur. 

Yaşanan bazı acılar, mutsuzluklar, kayıplar, yalnız kalmak da bu doğum anını hızlandırabilir. Bu acıların, mutsuzlukların en güzel tarafı budur. Kendini bulmaya ve içine dönmeye, ne istediğini aramaya  başlarsın. Kötü olayları, bir fırsat, bir öğretmen olarak gördüğün zaman, herşeyi olduğu gibi kabul ettiğin zaman değişimde başlar. Her şey yaşanmıştır ve olması gerektiği gibidir. Bunu değiştiremezsin. Ama sen bundan birşey öğrenip değişebilirsin. İşte bu yüzden kaybedecek çok şeyi olan insanlara göre acılar yaşayan insanlar hayata daha farklı bakarlar. Çünkü yeniden doğarlar. Bu kötü olaylar bazı gerçekleri görebilmek için iyi bir fırsattır. 

Bu süreç, tek başına atlatmanız gereken ama bittiğinde çok mutlu olabileceğiniz bir süreçtir. Süreç tamamlandığında yeni doğmuş çocuğu olan bir anne gibi sizde çok sevinir ve yeni doğmuş hayatınıza bakarsınız. 

O çocuğun yeni bir serüveni başlamaktadır. O serüven birçok belirsizlik içerebilir. Ancak güzel olan, birçok potansiyel ile dolu olan o sınırsız seçenekleri olan o belirsiz hayattır. O hayatta, sabırsız olmaz, hislerinizi dinler ve gerçekten sevdiğiniz şeyleri yaparsınız. Bu eski hayatınızda olduğundan daha  fazla mutluluk, bolluk ve bereket getirecektir. Çünkü her şeyi sevinç için, mutlu olmak için, kendiniz öyle istediği için yaptığınızda, o zamanda tüm güzellikleri kendinize çekersiniz. Hayatı gerçekten yaşamaya başlarsınız. Birgün o çocuğu tekrar bir kalıba sokmaya çalışacaklar, eğitmek isteyecekler, tavsiyeler verecekler. Ancak o çocuğun annesinin karnından doğan çocuğa göre farkı bu onun ikinci doğuşudur ve bu sefer kendini doğurmuştur. Çektiği acı ve ardından gelen mutluluk çok benzerdir.  İlk  hayatını kendisinin neye dönüştüğünü anlamadan yaşadığı için birşey yapamamıştır. Şimdi her şeyi bildiğinden eski hataları yapmaması ve aynı savaşa tekrar girmemesi gerekir. 


Kendini Sevmek

Kimsenin seni  koşulsuz sevmesini beklememen gerekir. Sen kendini koşulsuzca seversen o zaman başkalarını da koşulsuz sevebilirsin. Ancak başkasına bu anlayışı veremezsin.  Bu konuda sadece örnek olabilirsin. Başkaları sende bu  sevgiyi görüp içlerine dönerler ve  kendilerini koşulsuz sevmeyi öğrenirlerse  o zaman başkasını da gerçekten sevmeyi öğrenebilirler. Onlar bunu isteyerek yapmadıkça siz bunu onlara zorla veremezsiniz.   Kendinizi ve başkasını koşulsuz seviyorsunuz diye bunu onlardan bekleyemezsiniz. Sadece olduğunuz gibi kendinizi severek ve güzel şekilde yaşamaktan başka yapabileceğiniz birşey yoktur. Herkes öğrenmek ve almak istediği bilgiyi alır. Zorla kimseden kendisini çok sevmesini ve sonra sizi sevmesini isteyemezsiniz.  

Bir insan sadece kendini bencilce severse sevginin gerçekte ne demek olduğunu bilebilir. Sen kendini bu sevgiye layık bulmuyorsan başkasını nasıl gerçekten seversin ve başkasının da seni sevmesini nasıl bekleyebilirsin?  Önce sen kendini çok sevip güzel yaşamalısın. Sevgi ne demek anlamak için işe kendinden başlamalısın. Sonra karşındaki de aynı şekilde kendini sevmeyi öğrenmiş ise bu iki kişi gerçekten birbirini sevebilir. Sen güzel yaşadığın, kurallara uyduğun ve başarılı göründüğün için seni seviyorsa veya tam olarak kendini sevmiyorsa, sevgi geçici ve koşullara bağlı olur. 

Hiçbirimiz kendimizi tam olarak sevmeyi beceremiyoruz. Becerebilsek o zaman kendimizi mutsuz edecek hiçbir şeyi yapmaz, tamamen mutlu edecek şekilde yaşardık. Toplumsal baskılar, kurallar ve gelecek korkusu bunu yapmamıza engel oluyor ve kendimizi tam olarak sevmeye, dolayısı ile de  karşımızdakileri sevebilmeye engel oluyor. Kendini sevebilmek için önce tamamen kendine odaklanmalı ve hislerine, isteklerine göre güzel bir hayat yaşamalısın. Önce kendine, hislerine değer vermeli ve isteklerine çok önem verip, onları yerine getirmelisin. Bunu yapamıyorsan kendine çok değer vermiyorsun ve çok sevmiyorsun demektir. Başkasını da gerçekten sevemezsin. 

Kendini çok seven ama toplum kurallarına göre yaşamayan insanları toplum dışlar. Ancak onlar içlerinde önce kendilerine sonra başkalarına çok büyük sevgi beslerler. Onları görmezden gelir, kabul etmeyiz. Hatta onlar gibi olmaktan korkarız. Bizler toplum baskısı altında yaşamaya alışmış ve gerçek sevgiyi bu yüzden unutmuş varlıklarız. Bu yüzden sevgimiz yüzeysel ve koşullara bağlı. Dış güzellik, doğru davranışlar ve belli kurallara göre sevgi veriyor ve alıyoruz. 

Lafa geldiğinde hepimiz “Ama ben kendimi seviyorum” deriz. Ancak şunu düşünün; siz hisleriniz doğrultusunda yaşayıp, hayatı sonuna kadar deneyimleyebiliyor musunuz? Ben kendimi hep çok sevdim ama bunları henüz tam yapamadım. Bu yüzden “kendimi seviyorum” sadece lafta kalan birşey oluyor. Bundan dolayı mutsuz oluyorum. Mutsuz bir insan nasıl karşısındakine tam sevgi verebilir? Kendisine sağlayamadığını başkasına nasıl sağlar? Ayrıca kendini gerçekleştiremeyen, hayatı istediği gibi yaşayamayan biri nasıl olurda toplumsal kuralların bulunduğu bu çarktan korkmadan kendini dışarıya atar. Bencil olup önce kendini düşünür. Kolay kolay yapamaz. İşte bu korku önce mutluluğumuza sonra kendimizi sevmemize engel olur. Bırakın sevmeyi , kendinizden nefret eder hale gelebilir, sonunda da hergün yaşayan bir ölü gibi dolaşırsınız. Çarktan çıkmak kolay değildir. Bunun için ya radikal kararlar almalı, ya da mevcut hayatınız devam ederken  başka yollar aramalısınız. Aynı düzende devam ettiğiniz ve risk almadığınız sürece ne bu hayatı yaşayabilecek, ne kendinizi , ne de başkalarını tam olarak sevebileceksiniz. Kendisini sevmeyen kişi, önce kendisine zarar verir, sonra kendisini sevenlere, etrafına zarar verir, üzer. Çünkü kendisi mutlu değildir. Kendini seven ve hayatını istediği gibi yaşayan biri ise etrafına neşe, sevgi saçar. Hem kendi mutludur hem de herkesi mutlu eder.