Doğum sancısı

Doğum anı sancılıdır. Anne bebeğini doğururken çok acı çeker ve bebek doğduğu anda acıyı unutup çok mutlu bir ruh hali içine girer. 

Kendini bulmak, kendin olmaya başlamak bir doğuma benzer. Seni tanımlayan egodan kurtulmak çok zordur. Çünkü sen onun sayesinde var olduğunu düşünürsün. Bir anne, bir baba, bir kariyer sahibi, iyi bir evlat olmak için geliştirdiğin ego senin kimliğindir. Onu nasıl bırakırsın? Çok emek vermişsindir. Para kazanamamaktan korkarsın, gelecekten korkarsın. Kaybedecek çok şeyi olanlar bundan daha çok korkar. Sen daha çok kazandıkça , ailen daha çok büyüdükçe korkuların artar. Sen daha çok egon olursun. Ego seni büsbütün sarmalar. Bu yüzden ondan öyle kolay kolay kurtulamazsın. Çoğu zaman seni ele geçiren bu yaratığın farkına bile varmazsın. Varsan bile bişey yapamaz, onunla barışıp yaşamaya çalışırsın. Hayatı erteler, isteklerini gömer, çok emek verdiğin kimliğini bozmamak , çok değer verdiklerini kaybetmemek için yoluna devam edersin. Aslında bilmezsin o sahip oldukların zaten senin değildir. Hiç senin olmamıştır. Sen sadece kendinin sahibisin. Kaybetme korkusu ile yaşayıp mutsuz , huzursuz olursun. Çok parası olup mutsuz olan ve onu kaybetmekten korkan çok insan vardır.  Çocuklarınız size ait değildir. Onlar hayatın çocuklarıdır. Eşiniz size ait değildir. Sizin gibi hayatı deneyimleyen ve kendi egosu olan biridir.

Zengin olan ve hedeflerine ulaşan insanlar bir anda hayatın anlamına aramaya bu yüzden daha kolay başlarlar. Çocukları büyümüş, belli hedeflere ulaşmış ve geriye ne yapmam gerekir diye sorgulamaya başladıklarında, o zaman kendini arayış başlayabilir. Her şeyi bir anda bırakabilirler korkularını yenip. Bu gerçek bir doyuma ulaştıktan sonra olur. 

Yaşanan bazı acılar, mutsuzluklar, kayıplar, yalnız kalmak da bu doğum anını hızlandırabilir. Bu acıların, mutsuzlukların en güzel tarafı budur. Kendini bulmaya ve içine dönmeye, ne istediğini aramaya  başlarsın. Kötü olayları, bir fırsat, bir öğretmen olarak gördüğün zaman, herşeyi olduğu gibi kabul ettiğin zaman değişimde başlar. Her şey yaşanmıştır ve olması gerektiği gibidir. Bunu değiştiremezsin. Ama sen bundan birşey öğrenip değişebilirsin. İşte bu yüzden kaybedecek çok şeyi olan insanlara göre acılar yaşayan insanlar hayata daha farklı bakarlar. Çünkü yeniden doğarlar. Bu kötü olaylar bazı gerçekleri görebilmek için iyi bir fırsattır. 

Bu süreç, tek başına atlatmanız gereken ama bittiğinde çok mutlu olabileceğiniz bir süreçtir. Süreç tamamlandığında yeni doğmuş çocuğu olan bir anne gibi sizde çok sevinir ve yeni doğmuş hayatınıza bakarsınız. 

O çocuğun yeni bir serüveni başlamaktadır. O serüven birçok belirsizlik içerebilir. Ancak güzel olan, birçok potansiyel ile dolu olan o sınırsız seçenekleri olan o belirsiz hayattır. O hayatta, sabırsız olmaz, hislerinizi dinler ve gerçekten sevdiğiniz şeyleri yaparsınız. Bu eski hayatınızda olduğundan daha  fazla mutluluk, bolluk ve bereket getirecektir. Çünkü her şeyi sevinç için, mutlu olmak için, kendiniz öyle istediği için yaptığınızda, o zamanda tüm güzellikleri kendinize çekersiniz. Hayatı gerçekten yaşamaya başlarsınız. Birgün o çocuğu tekrar bir kalıba sokmaya çalışacaklar, eğitmek isteyecekler, tavsiyeler verecekler. Ancak o çocuğun annesinin karnından doğan çocuğa göre farkı bu onun ikinci doğuşudur ve bu sefer kendini doğurmuştur. Çektiği acı ve ardından gelen mutluluk çok benzerdir.  İlk  hayatını kendisinin neye dönüştüğünü anlamadan yaşadığı için birşey yapamamıştır. Şimdi her şeyi bildiğinden eski hataları yapmaması ve aynı savaşa tekrar girmemesi gerekir. 


Kendini Sevmek

Kimsenin seni  koşulsuz sevmesini beklememen gerekir. Sen kendini koşulsuzca seversen o zaman başkalarını da koşulsuz sevebilirsin. Ancak başkasına bu anlayışı veremezsin.  Bu konuda sadece örnek olabilirsin. Başkaları sende bu  sevgiyi görüp içlerine dönerler ve  kendilerini koşulsuz sevmeyi öğrenirlerse  o zaman başkasını da gerçekten sevmeyi öğrenebilirler. Onlar bunu isteyerek yapmadıkça siz bunu onlara zorla veremezsiniz.   Kendinizi ve başkasını koşulsuz seviyorsunuz diye bunu onlardan bekleyemezsiniz. Sadece olduğunuz gibi kendinizi severek ve güzel şekilde yaşamaktan başka yapabileceğiniz birşey yoktur. Herkes öğrenmek ve almak istediği bilgiyi alır. Zorla kimseden kendisini çok sevmesini ve sonra sizi sevmesini isteyemezsiniz.  

Bir insan sadece kendini bencilce severse sevginin gerçekte ne demek olduğunu bilebilir. Sen kendini bu sevgiye layık bulmuyorsan başkasını nasıl gerçekten seversin ve başkasının da seni sevmesini nasıl bekleyebilirsin?  Önce sen kendini çok sevip güzel yaşamalısın. Sevgi ne demek anlamak için işe kendinden başlamalısın. Sonra karşındaki de aynı şekilde kendini sevmeyi öğrenmiş ise bu iki kişi gerçekten birbirini sevebilir. Sen güzel yaşadığın, kurallara uyduğun ve başarılı göründüğün için seni seviyorsa veya tam olarak kendini sevmiyorsa, sevgi geçici ve koşullara bağlı olur. 

Hiçbirimiz kendimizi tam olarak sevmeyi beceremiyoruz. Becerebilsek o zaman kendimizi mutsuz edecek hiçbir şeyi yapmaz, tamamen mutlu edecek şekilde yaşardık. Toplumsal baskılar, kurallar ve gelecek korkusu bunu yapmamıza engel oluyor ve kendimizi tam olarak sevmeye, dolayısı ile de  karşımızdakileri sevebilmeye engel oluyor. Kendini sevebilmek için önce tamamen kendine odaklanmalı ve hislerine, isteklerine göre güzel bir hayat yaşamalısın. Önce kendine, hislerine değer vermeli ve isteklerine çok önem verip, onları yerine getirmelisin. Bunu yapamıyorsan kendine çok değer vermiyorsun ve çok sevmiyorsun demektir. Başkasını da gerçekten sevemezsin. 

Kendini çok seven ama toplum kurallarına göre yaşamayan insanları toplum dışlar. Ancak onlar içlerinde önce kendilerine sonra başkalarına çok büyük sevgi beslerler. Onları görmezden gelir, kabul etmeyiz. Hatta onlar gibi olmaktan korkarız. Bizler toplum baskısı altında yaşamaya alışmış ve gerçek sevgiyi bu yüzden unutmuş varlıklarız. Bu yüzden sevgimiz yüzeysel ve koşullara bağlı. Dış güzellik, doğru davranışlar ve belli kurallara göre sevgi veriyor ve alıyoruz. 

Lafa geldiğinde hepimiz “Ama ben kendimi seviyorum” deriz. Ancak şunu düşünün; siz hisleriniz doğrultusunda yaşayıp, hayatı sonuna kadar deneyimleyebiliyor musunuz? Ben kendimi hep çok sevdim ama bunları henüz tam yapamadım. Bu yüzden “kendimi seviyorum” sadece lafta kalan birşey oluyor. Bundan dolayı mutsuz oluyorum. Mutsuz bir insan nasıl karşısındakine tam sevgi verebilir? Kendisine sağlayamadığını başkasına nasıl sağlar? Ayrıca kendini gerçekleştiremeyen, hayatı istediği gibi yaşayamayan biri nasıl olurda toplumsal kuralların bulunduğu bu çarktan korkmadan kendini dışarıya atar. Bencil olup önce kendini düşünür. Kolay kolay yapamaz. İşte bu korku önce mutluluğumuza sonra kendimizi sevmemize engel olur. Bırakın sevmeyi , kendinizden nefret eder hale gelebilir, sonunda da hergün yaşayan bir ölü gibi dolaşırsınız. Çarktan çıkmak kolay değildir. Bunun için ya radikal kararlar almalı, ya da mevcut hayatınız devam ederken  başka yollar aramalısınız. Aynı düzende devam ettiğiniz ve risk almadığınız sürece ne bu hayatı yaşayabilecek, ne kendinizi , ne de başkalarını tam olarak sevebileceksiniz. Kendisini sevmeyen kişi, önce kendisine zarar verir, sonra kendisini sevenlere, etrafına zarar verir, üzer. Çünkü kendisi mutlu değildir. Kendini seven ve hayatını istediği gibi yaşayan biri ise etrafına neşe, sevgi saçar. Hem kendi mutludur hem de herkesi mutlu eder.


Yaşamak, merak etme ile başlar!

Çocukları düşünün; ne kadar meraklı ve canlıdırlar. Merak zaman içinde çocuk büyüdükçe kaybolur. Ona öğretilen bilgilerin doğru olduğunu kabul etmesini ister herkes. Yoksa bu toplumda düzgün bir yeri olmayacağı söylenir. Zaman içinde büyüyen bu çocuk merak etmeyen, toplumun kurallarına göre yaşayan bir robota dönüşür. Aslında toplum düzeni için hayatını, tüm canlılığını, merakını feda etmiştir farkına varmadan. Onu tekrar bulması ve yaşama dönmesi çok zordur ama imkansız değildir. Her şey bir düşünce ile başlar ve değişebilir. “İmkansız diye bir şey yok. Ben bilmiyorum. Deneyimleyerek öğrenmek, yaşamak istiyorum” der. Bu kadar basit aslında! Bunu sürekli söyledikten sonra gerisine engel olamazsınız. Ancak hayatınızın değişeceğine, eskisi gibi bir düzende olamayacağınıza da emin olun! Bu kötü değil , güzel bir şeydir. Aslında gerçekte var olmayan  hayatınız artık gerçek bir hayata dönüşmeye başlayacaktır.

Bu hayatı yaşarken bizimde amacımız bilinmeyene ulaşmak yani bilgeliğe ulaşmak olmalı. Tüm insanlık aslında bunun için uğraşıyor. Bunu da en çok yapabilenler kısıtlardan kurtulmuş ve esnek bir düşünce yapısına sahip olanlar. Bilim adamlarına dikkat ederseniz bir şeyi imkansız olarak görmezler ve hata yapmaktan korkmazlar. Her hatada başarı için işe yaramayan bir şey keşfetmiş olurlar. Bu yüzden sürekli odaklanıp denerler ve öğrenirler. Bilgiye aç, hedefe odaklanmış şekilde yaşarlar. Sonuca ulaşana dek pes etmezler. Aslında dikkat ederseniz birazda çocuk gibidirler.  

Düşünceler zihnimizde nasıl beliriyor olabilir? Biz bir şeyin mümkün olduğuna inandığımızda ortaya çıkmaya  başlıyor. Bilmek istemek, bunu talep etmek çok güzel bir başlangıç. Merakınız olmayan  bir konuda aklınıza bir fikir geldiği oldu mu? Ancak meraklı olduğunuz konularda hem farkındalığınız artıyor hem de düşünceleri oluşturan araştırmalarınız ve tesadüf gibi görünen ilginç karşılaşmalar artıyor. Aslında tesadüf diye bir şey yok burada siz hazırlıyorsunuz bu durumu. Daha sonra bu düşünceler, deneyim yaşar ve doğrularsanız gerçek bilgileye dönüşüyor  ve daha fazlası için bitmek bilmeyen bir arayışa giriyorsunuz.

Aslında hepimizin amacı bu; bilgelik yolunda ilerlemek. Bir konuda bir doyum oluştuğunda başka bir konuya geçiyoruz. Bir konuda uzmanlaşmak istersek sonuna kadar gidebiliyoruz. Kendi seçimlerimiz ile bilinmeyen kapıları zorluyoruz. Peki neden? Her şeyi bilinir kılmak istiyoruz. O halde düşüncelerin oluşmasına izin vermemiz  gerekiyor. Nasıl olacağını da anlattım aslında. İlk olarak merak etmek, ikinci olarak ise her şeyin mümkün olabileceğine inanmak. Bu sayede başlıyor serüven. Bir şeyin olamayacağını düşünüyorsanız o yola zaten girmezsiniz. Deneyimlenmeden kabul edilmiş, size ait olmayan katı inançlar, sabit fikirler, dogmalar merakınızı baskılar, yok eder. Tüm sınırlamaları bir kenara bırakıp , hatta mümkünse çöpe atıp sıfırdan başlamak en doğrusudur. Bir yeri boşaltmadan oraya başka bir şey inşa edemezsiniz. Bir şeyin mümkün olabileceğine inanıp merakınız ile o yola girer ve deneyimlemeye başlarsanız,  o yolda bir sürü önceden öğrenmediğiniz size ait olan bilgiler edinirsiniz. Bilgi daha fazla bilgiyi merak etmeyi tetikler.  Merak etmeden, hayatı yaşamadan, deneyimlemeden oturduğunuz yerde düşünerek bilgiye ulaşamazsınız. Denemeler yapmanız, düşünceyi, öğrendiklerinizi bilgiye dönüştürmek için uygulamalar yapmanız, deneyimler yaşamanız gerekir. 

Hayatı yaşayarak öğreniyoruz ve sürekli bir ilerleme halindeyiz. Çok yaşayan ve deneyimleyen insanlar bu yüzden daha bilge oluyor. Kitap okumak, belgesel izlemek tabiki güzel ve önemli şeyler ama yaşamadan yaşanmış bilgiyi, öğretiyi almak size sadece bir fikir katıyor. Başkalarına ait deneyimleri, düşünceleri okumuş, görmüş oluyorsunuz. Bir bilginin gerçek olabilmesi için sadece size ait olması gerekir. Aksi halde başkasına ait bu bilgi ile konuşur, sohbet eder ancak daha ileri gidemezsiniz. Birgün başka biri aksi bir fikir ortaya attığında ve size o an mantıklı gelirse ona da inanabilirsiniz. Kendi deneyimlerinizden, uygulamalarınızdan elde edilen bilgiler kolay kolay sarsılmaz gerçekler haline dönüşür. 

Kendi bilgi seviyenizi arttırmak için sınırsız düşünün, önyargıları bir kenara bırakın ve ilerlemek istediğiniz yolda çok meraklı olun. Öğrenmeyi ve o konuda her şeyi bilmeyi talep edin. Deneyimleyin, uygulayın ve sonraki bilinmeyene geçin. Bilgelik bu şekilde kazanılır ve perçinlenir. Hangi konuda bilgili olacağınıza neyi merak ettiğinizi düşünerek başlayabilirsiniz.  Bu size büyük bir çalışma, araştırma ve ardından bu konuda deneyim yaşayabilmek için güç verecek. 

Bir  konuda çok meraklı ve takıntılı hale gelmek sizi diğer konularda başarısız gibi gösterebilir. Bu çok normaldir. Aşırı odaklanma sayesinde diğer her şeyi bir kenara bırakabilirsiniz. İşin içinden bilgi ile çıktığınızda rahatlarsınız. Azim ve çabalama sonucu başarı, bilgi elde eden insanlarda bu çok görülür. Etrafınızdakiler size inanmayabilir. Bunu da önemsemeden devam etmelisiniz. Başarısızlık diye bir şeyin olmadığını ve her sonuçtan bir bilgi elde ettiğinizi, öğrendiğinizi düşünerek devam edin ve merak ettiğiniz konuyu bilinir hale getirin. Bu konuyu merak etmiş olmanız zaten onu öğrenmeye ihtiyacınız olduğunu gösterir. Bundan kaçtıkça veya sabit fikirlerinizden kurtulamadıkça merak etmez hale gelirsiniz. Bu yaşamayı anlamsızlaştıran en kötü şeydir. Merak ettiklerinizden kim ne derse desin kaçmayın. Tam içine dalın, öğrenin ve bir sonraki merak duyduğunuz konuya geçin. İçinizden gelen bu isteklere sırtınızı dönmeyin. Bu içinizden, ruhunuzdan gelen istekler sizin gelişim için  ihtiyaç duyduklarınız. Çocuklar gibi açık fikirli olun, onlar gibi merak edin, onlar gibi bir şeyi öğrenmeye ve denemeye aşırı istekli olun. Bunu yaparken de onlar gibi eğlenin! Hayatı o zaman gerçekten yaşıyor olacaksınız!


Sahipsin

Şüphe duymadan ne istiyorsan ona zaten sahip olduğunu düşün ve hisset! Bunu devam ettir. En ufak tereddüte düşme! Sahipmişsin gibi yaşa!

Bu hisler sana bazı duygular yaşatacak ve bu duygular hayatına yön verecek. Bu doğrultuda olduğun sürece benzer frekanstaki herşeyi hayatına çekebilirsin!

Şüphe ve korku bu düşünce tarzının en büyük engelleyicisidir.

Bunu yaparken en büyük hatam kendimden şüphe duymak oldu.

Hep kafamızın içindeki ördüğümüz duvarlar ve kısıtlamalar yüzünden kendi kendimizi baltalıyor ve engeller yaratıyoruz.

Korku ise sizi korktuğunuz şeye daha çok çekiyor ve çelişkiler yaratıyor. Kendinize lütfen çok güvenin! 🙏



Başkasının gerçeği ile kendini bulamazsın!

Başkalarına doğru gelenler senin için doğru olmayabilir. Bana göre iyi olan size göre kötü olabilir. Kendi  gerçeklerimizi deneyimledikçe kendimiz yaratırız. Gerçekler bu kadar farklı ise buna takılmak ve gerçeği başka yerlerde aramak yerine sadece kendin ol ve hayatı güzel yaşa. Kendi gerçeklerin ortaya çıkmaya başlayacak. Onları sen oluşturmuş olacaksın. Kendin öğrenmeden , deneyimlemeden inandığın şeyler seni tutsak eder. Tüm varlığını o inanca teslim olur. Bir şeye inanma ihtiyacı duyuyorsan, kendi özgür iraden, hislerin ve öğrenme yeteneğin olduğuna inan ve kendin hissederek, yaşayarak öğren. Varoluş amacımız sadece yaşamak ve kendimiz olmak. Doğaya bakarsan bunu daha iyi anlarsın. Her canlı kendi varoluş hali içinde saf ve kendini gerçekleştirmektedir. Hayvanlar anda yaşar , ağaçlar yapraklarını döker sonbaharda ve baharda tekrar canlanırlar. Biz doğadan çok ayrıldık ve kendimizi kaybettik. Kendimiz olmayı bıraktık. Kendi potansiyelimizi, gücümüzü, hislerimizi ve düşüncelerimizi kullanmadan başkasının gerçeklerini kabul edip yaşamaya başladık. Böyle yaptığımızda kendi gerçeğimizi bulmamız sizce bu mümkün olabilir mi? 


Yardım ederken kötülük yapma!

Çoğu zaman kendimiz sorumlu hissedip sevdiklerimize, çevremizdekilere yardım ederiz. Hiç düşünmeyiz doğru mu yapıyoruz yanlış mı yapıyoruz. Yardımın neresi kötü veya yanlış olabilir ki?  

Yardım etmek her durumda doğru birşey ise, bu insanlar bazen size neden kötü hisler beslemeye başlar ya da yardımınızın bir anlamı, kıymeti olmaz.

Bu neden böyledir? Öncelikle konuyu anlamak için en temel noktayı anlamamız gerekiyor. Kendi çocuklarımız dahil, tüm insanlar bir amaç ve kendi kişisel gelişimleri için buradalar. Yaşamaları gereken bir hayat ve öğrenmeleri gereken dersler, aşmaları gereken zorluklar var. Ruhları bunu biliyor ve bu zorluklara ihtiyaç duyuyor. Siz, birine, o istemeden yardım ettiğinizde ona aslında iyilik değil kötülük yapmış oluyorsunuz. Onun gelişimine, çekmesi gereken acılara, öğrenmesi gereken derslere engel olmuş oluyorsunuz. Belkide ruhu bu yüzden öfkeleniyor ve kin duyuyor size. İlk başta size teşekkür ediyor belki, ama sonra? Sonrasında bir kızgınlık, bir öfke, ve ya da sizden uzaklaşan birini buluyorsunuz karşınızda ve şaşırıyorsunuz. Yine ben bunu hak etmedim diyorsunuz kendi kendinize. Maalesef, bu kişi, anneniz, babanız, kardeşiniz de olsa, en yakın dostunuz da olsa, o istemeden yardım etmekle büyük hata yaptınız. Kıymeti bilinmediği gibi size karşı bir nefret, öfke bile görebilirsiniz. Anlam bile veremeyebilirsiniz olup bitene. Anlam veremediğiniz bu  durum uzun yıllar devam edebilir ve sonuçta düzelmeyecek bir öfke ve kine dönüşebilir. Bu genelde aile bireylerinde, kardeşler arasında sık görülür. Büyük kardeş küçük kardeşe hep yardım etmek ister o istemeden. Seneler sonra bakar ki hiç hoş görülmediği, saygı duyulmadığı gibi aynı zamanda nefret ediliyor kendisinden. 

Artık sebebi anladığınıza göre herkesin kendi gelişimi için seçim yapmasına izin vermemiz  gerektiğini anlamışsınızdır. Buna çocuklarımız da dahil. Biz herşeyi önlerine hazır koyduğumuzda nasıl gelişemiyorlar ise, yetişkin insanlar da aynı şekildedir. Bırakın ruhun neyi öğrenmeye ihtiyacı var ise onu yaşasın ve öğrensin. Yaşamasına ve kendisi olmasına, kendi yardım talebini istemesine izin verin. 

Yardım edebilecek kişilerin iyilik yapayım derken kötülük yapmamak için tekrar tekrar düşünmeleri, durumu anlattıklarım açısından gözlemlemeleri gerekir.  Yardım etmek yerine o kişinin çabalamasına izin vermek, yardım zamanı ve talebi gelene kadar uzaktan gözlemlemeye devam etmek en iyi seçim olacaktır. Aslında seçimi biz yapmıyoruz farkındaysanız. Yardıma muhtaç olan kişiye çabalama, öğrenme ve yardım isteme seçim şansını bırakıyoruz. Karşınızdaki kişiler ile olan ilişkilerinizde her konuya bu mantık ile yaklaşıp onları ilgilendiren konularda seçimleri onlara bırakırsanız, seçimleri kötü bile olsa sonuç onlara iyi gelecektir. Bu seçimler onlar için gereklidir. Biz o kadar sahipleniyoruz ki bazen herşeyi, unutuyoruz her bireyin niye burada olduğunu. Bireyler, ki bunlara çocuklarımız da dahil, özgür iradelerini ortaya koymak ve sonuçlarını görmek ister. Bırakın herkes kendi seçimini yapsın ve o seçime saygı duyun. Hata veya kötü diye birşey olmadığını, o kişinin her verdiği karar sonucunda deneyim kazanacağını anladığınızda içiniz daha rahat olacak bu seçimleri serbest bırakmada. 

Yardım isteyene yardım etmek bir başkadır. İnsan zor durumda kalınca yardım isteyebilir. Bu durumda çekinmeden yardım edin. Hem o kişiye çok fayda sağlamış olacaksınız hem de yaptığınız boşa gitmeyecek. O kişi çabalamış, alacağı her dersi almış ve çıkamadığı bir durumdan kurtulmak istediğinden sizden ona el uzatmanızı istemiş olabilir. Burada çabalamış olması çok önemli bunu ayrıca anlatacağım. Ders alsın almasın sonuçta yardım isteme kararı kendisinden gelmiştir ve sorumluluk artık kendisine aittir. İstenmeden yapılan yardım gibi değersiz olmaz ve değeri bilinir. 

Gerektiğinde yardım istemeyi de billin. Yardım istemek kötü birşey değildir. Sizi muhtaç veya zavallı yapmaz. İstemek , talep etmek gerçekten içinizden geliyorsa yapın. Bunu sadece birine karşı yapmanız da gerekmez. Kendinize bile söyleyebilirsiniz. “Bu sorunun çözülmesini, bu soruya cevap bulmayı talep ediyorum.” diyebilirsiniz. Biliyorsunuz, insan ilk dünyaya geldiğinde de ağlayarak yardım  ister. Karşılığında istediği olur ve özenle bakılarak büyütülür. Sizde zaman zaman bunu yapabilir ve etrafınızdan, evrenden, Allah’tan, içinizdeki varolan o muazzam güçten yardım isteyebilirsiniz. Yardım gönülden talep ediliyor ise karşılıksız kalmayacaktır. Öğrenmek istediğiniz soruların cevapları karşınıza çıkacak, uzanmayan yardım elleri size uzanacaktır. Ancak yardım anı  geldiğinde sizde hazır olun ve yardımı alarak o yardımı en iyi şekilde değerlendirin, kıymetini bilin. Yardımı sunanı onurlandırın, içten bir teşekkür edin.  

Yardım, yardım isteyene verilir. Talep etmek bu dünyadaki en güzel şeydir. Bir konuda yardıma ihtiyacınız var ise ve yeterince çabaladınız ama kendi kendinize çözemiyorsanız o zaman talep edin ve isteyin! Ancak unutmayın ki,  hiç çabalamadan istenen yardım dürüst bir yardım isteme olmaz ve yardım isteyen kişiye de yardımı alsa bile fayda sağlamaz. Çünkü bu durumda yardımı alan kişi yine kıymet bilmez ve değerini anlamaz. Er geç yardım isteyecek duruma geri döner. Bu kişileri,  yani çabalamadan yardım isteyenleri kolayca ne kadar uğraştığını sorgulayarak ve gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Bu gibi durumlarda hemen yardım etmek yerine o kişiye önce çabalaması için yol gösterebilir  bunun kıymetini ve onun için nasıl daha iyi olacağını anlatabilirsiniz. Bu durum bir soruyu nasıl çözeceğini hiç düşünmeden,  çabalamadan yardım için öğretmene, annesine, babasına giden çocuğa benzer. Hemen yardım ederseniz yine kötülük yapmış olursunuz o çocuğa. Öğrenmesini engellersiniz. Öğretmen soruyu çözmek için ne gibi yöntemler denediğini sorar sormaz anlar öğrencinin bu konuda ne kadar çaba harcadığını. Sizde birkaç soru, uzaktan gözlem ile anlayabilirsiniz ne kadar çaba sarf edilmiş. Hala yapması gereken ama görmediği ,  yapmadığı şeyler farkederseniz  bu konuda yol gösterebilirsiniz.  

Çabalayamayan, çalışamayan, muhtaç kişilere yardım etmek tabiki iyi ve gerekli birşeydir. Onları da elinden birşey gelmediği için çabalıyor gibi değerlendirebilirsiniz. Burada daha çok çabalama gücü olanlardan bahsediyoruz. Muhtaç durumda olan insanlardan değil. 

Özetle, yardımı gerçekten çabaladıktan sonra isteyin ve iyi değerlendirin. Yardım isteyene de yardımı talep etmiş ise, çabaladığını gördükten sonra verin! Birine yardım etmek, yardım gücünüz olsa bile basit birşey değil, çok büyük bir sorumluluktur. Düşünmeden, istenmeden yardım ederseniz, en sevdiklerinize bile kötülük yapmış, onların deneyim kazanmalarını , gelişimlerini engellemiş olursunuz. Üstüne birde kötü davranılan, değer görmeyen siz olabilirsiniz. Birine yardım etmek işte bu kadar karmaşık ve hassas bir konudur. Her zaman olaylara var oluş sebebimiz, Özgür irade ile kendini gerçekleştirip deneyim kazanma” olarak baktığınızda bu ve bunun gibi konuları daha rahat çözümleyebilirsiniz. 


Bir an alır

Ağlamak bir an alır,
Gülmek bir an,
Kızmak bir an alır,
Sevmek bir an.

Düşüncelerinde herşey,
Herşey hislerinde.
Etrafın değişmez ama,
Sen değişirsin bir an alır.


Notlar:

Değişim düşüncede başlar. Bir an alır ağlamayı bırakıp gülmek. Bir an alır kızmayı bırakıp güzellikleri hissetmek. Etrafınız değişmez. Ama siz değişirsiniz bir anda. Kısacası, ne düşünüyorsan o oluverirsin. Bir his kaydolur ruhuna. Aynı duyguları hayatına çekmeye başlarsın. Bu kadar kolaydır değişmek. Bir anda değişirsin. 

Hatırlayın bazı şeyler kötü gidiyor dediğinizde sürekli kötü gider. Şu olduğunda kötü birşey olacak gibi. Aslında doğru, bu tip zamanlarda kötü şeyler olur. Ama biz çekeriz bu kötü olayları beklentilerimiz ile. Terse çevirmek ise elimizde. Şu durumda herşey çok yolunda gidecek ve çok güzel olacak gibi şartlanmalar yaratın ve öyle olacağını hissedin. Sevinç hali içinde olun. Göreceksiniz kötü giden olaylar düzelecek. Kendinize karşı takındığınız tutum ve davranışlar gün gelir sizin gerçeğiniz olur.


Yaşam Amacımız

Uzun yıllar yaşam amacımı aradım. Amacımın iyi ve mutlu bir yuva kurmak, iş hayatında başarılı olmak diye düşündüm hep. Başarılı oldum da sayılır.  Kime göre onu da bilmiyorum. Başarılı olmak nedir? O konuda da tek bir doğru yok. Mutlu bir yuva kurdum ve başarılı işler  yaptım sonuçta. İş hayatında her yöntemi denedim. Ancak hep içimde “Hayat bu olmamalı, çalışmak, eve gelmek, sabah tekrar işe gitmek.” Bir süre hayata iş ile odaklandım. Bir süre aile ile odaklandım hayata. Sonuçta şunu anladım. Başarı ve mutluluk hep bir şeylere bağlı ve o şeyler iyi gidiyorsa koşuluna bağlı oldu. Aslında hiçbirimiz başarısız değiliz. Hatta başarısızlık diye birşey yok. Sadece deneyim ve tecrübe kazanmak var. İşi kötü giden biri başarısız olmuyor tam tersi denemiş ve deneyim kazanmış oluyor. Evlenip boşanan biri, evlenmemiş birine göre çok daha şey yaşamış ve deneyim kazanmış oluyor. Hayatı yaşamak da bu değil mi? Sonuç olarak geldiğim noktada başarıyı aramayı bıraktım. Olaylara kötü veya iyi diye bakmak yerine deneyim olarak bakmayı seçtiğinizde bu hayattaki amacınızın yaşamak olduğunu anlıyorsunuz. Sıkılınca bir şeyden ve mutsuz hissedince, oradan alacağınız deneyimi almış olduğunuzu anlamalı ve başka deneyimlere yelken açmalısınız. Bırakmak, vazgeçmek ilk başta zor gelebilir. Hepimiz alışkanlıklarımız ile programlanmış , otomatik hareket eder şekilde yaşıyoruz. Bunu farkettiğiniz ve sıkıldığınız anda korkmadan farklı yollara gidebilmeyi öğrenmek bu işin en zor tarafı. Konfor alanı ve düşünce yapımız buna izin vermiyor. Ben bunu bırakırsam ne yaparım? Nasıl bir hayatım olur? gibi korkular hepimizde var maalesef. Korkmak bu açıdan yaşamaya engel. 

Korku, çok güçlü bir düşünce tarzıdır ve aklınızdan çıkmaz. Bu yüzden neden korkuyorsan seni bulma şansını arttırmış olursun. Örneğin parasız kalmaktan korkarsan maaşlı bir iş ararsın ve belki geçinirsin ama hayatını feda etmiş ve çok zengin olmadan yaşarsın. Hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmelisin. Sen çok güçlü ve özelsin bunu unutma  ve gerçekte kim olduğunu ne kadar sınırsız olabileceğini idrak etmeye çalış.  Bunu yaparsan da hiçbir şeyden korkmaya değmeyeceğini anlarsın. Gönüllü yapabileceğin işlere ve yaşam tarzına odaklan. Gönüllü yapılan işler çok güçlüdür. Sabah büyük bir yaşam enerjisi ile uyanır, gece geç saatlere kadar çalışırsın. Gönüllü yaşarsan bu sayede mutlu olacak ve karşına daha çok imkan çıkmaya başlayacak. O zaman çok deneyim kazanacak ve mutlu olacaksın. İyi bir hayat yaşamak ancak bu  şekilde mümkün olacak. Gönüllü yapabileceğin işleri nasıl mı bulursun? Yine hislere odaklanıp neyin mutlu ettiğine bakmalısın. Yol göstericimiz hep sevinç, mutluluk. Bunu aklından çıkarmazsan artık çok daha kolay karar veriyor olacaksın.  Denemelere ufak konular ile başlayabilirsin. Bir anda gidip işini bırak ve kafana göre yaşa demiyorum. Ufak konular ile başla. Seni nelerin mutlu ettiğini keşfet. Mutlu ve gönüllü olduğun seçimler yapmaya başladıkça zaman içinde kapıların nasıl açıldığı seni şaşırtacak ve ustalaşacaksın bu yöntemi uygulamakta. O zaman büyük kararlar kapıda olduğunda çok tereddüt etmeyeceksin. 

Hepimiz  yaşam amacımızı arıyoruz. Sen kendini keşfetmek ve tekamül için buradasın. Bu kısa hayatta amacımız sadece mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak olmalı. Bu sayede gelişebiliriz ve ilerleyebiliriz. Aynı noktaya saplanmak ve seni mutlu etmeyen zorla yaptığın şeyler ile bu mümkün değil. Bu kadar basit aslında amacımız. Mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak.


Yol Ayrımı

Yol ikiye ayrılıyor ve nereye gideceğini bilmiyorsan hissedene kadar bekle! Karar vermek zorunda değilsin. Seçim yapmak için gideceğin yolda mutlu olacağını hissetmen gerekir. Sana sevinç , mutluluk vermeyen her şeyden kurtulman, geride bırakman gerekir. Yola devam etmeli ve tüm yol ayrımlarında karar vermek için mutluluk ve sevinç aramalısın.

Karar aşamasında hislerini dinlemen bu açıdan çok önemlidir. Hislerin ruhundan gelen ve senin için doğru olanı ifade eden duygulardır. Bu hisleri dinlemeden sadece aklın ile karar verdiğinde belki o an için ya da toplum için, başkaları için doğru olanı yapmış olabilirsin. Ancak sonunda mutlu olamazsın ve kendini tüketmeye başlarsın. İnsanı bitiren ve yaşam enerjisini yok eden şey bu verdiğimiz kararlarda başkasını mutlu edecek şekilde kararlar almamızdır.

Unutma! Nerede mutlu oluyorsan doğru yol orasıdır.